su akar yatağını bulur'muş..keşke sırf bunun için sevseydim seni

Hemingway.. Doğru kelimeleri bulmak.. diye tanımlamış yazındaki başarısının sırrını.
sadece bu kadarı da yeterli aslında. Yine de, daha fazlası, karşısındakiyle aynı frekansta olmadıgını ve, almak istediği cevap için adamın ona yanlış sorular soruyor olduğunu anlatmak istiyor olmasıydı bir yandan da.Paris Review 1965 söyleşisini benim yorumlamam bu şekilde. Kim bilir kaç kat değişmiştir bu konuşma.Söylenenlerden sonra yazıldıgında, yüzlerce kez daha yazılması.. ve onlar üzerinden yüzlerce kez daha yorumlanması..
Bu Kurtuluş Savaşı'nın unutulabilirliği, ya da İkiz kuleler'e yapılan saldırılardan sonra yazılan ve daha da nesiller sonra yazılacak olan edebi ürünlerin nicel farklılığı gibi. Yazmak o yüzden önemli.
Matematikte harika olduğumu söyleyemem. Çarpım tablosunu toplama işlemi desteği ile kotarabiliyorum en azından.
Ama olay üssü yazar karekök- okur üssü yorum,söylem,metin, diyebilirim.
buna zaman faktörünü kattığınızda, yeni yazar üssü yeni yorumlar eşittir mutlak sonsuzluk

Sonuç:
vol I . Cok konus
vol II. sus
vol III. sessizliği dinle
vol IV. Sessizlikleri dinle
vol V. Yaz-sil
vol VI. sil,unut,iptal et.
vol VII. bükemediğin sessizliği öp.
vol IIX. sil-yaz-sil-yaz
vol IX. sildiklerini yaz,
vol X . yaz-kaç. ..

Ayrıca Mayıs sonu için kendime hazırlamış olduğum Eskişehir firarı oldukça keyifli olup, Ankara bağlantısı eklenecek. Sonrası meçhul..Kuzeybatı Anadolu üzerinden de geçiş mümkün.
Sukunet, ürkütücü olmakla beraber, medeni alışkanlıkları geri getirmekte.
Muhafazakar maço maskülen eğilimlere gark eden şehirden ve kahırlı kaostan çıkınca, aslında güneşin sadece güzel bir güneş olduğunu, görebilmek de güzel.Şimdi özgürlük bile adım adım yeniden öğrendiğim birşey sanki. Hep kullandığım, ama şimdi güvenli dozda.Gerçi o konuda asla başarılı olmadım. Yani doz konusunda. Evcilleşmek gibi.Kaybetmeyi göze almak üzereyken ehlilleştirilebilmesi ilginç.
Bir başka söze ihtiyaç duymak üzereyken, özgürlüğün artık can yakıcı olmasından kurtulmak, onun belirsizliğini paylaşmak daha leziz. Mexika mutfağı denemek gibi.Gerçeklik payı dahi önemli değil bu noktada.
Ben, senin benimle balonda kavga etmeyeceğini bilme ihtimalimi sevdim.
Ben senin, seni nasıl sevdiğimi anlatırsam anlama ihtimalini sevdim.
Ey okur; Ben senin, sıfatlara takılmayışını, takılmaman gerek diye düşünmemin doğruluğunu göstermeni sevdim. Ben senin doğru zamanda var olmayışını bile sevdim.Çıkmaz lekenin,ruhumdan önce aklıma işleyişini sevdim.
Ben senin, bu metni cemal sürayya ile bitireceğim zamanı bekleyişini sevdim.
''keşke sırf bunun için sevseydim seni..''

Bir çiçek vardı, içimde.Gönderebileyim isterdim. Çok isterdim.Lakin ne gönderesim kaldı. Ne de çiçeğin gidesi.O gün yine asil bir gündür. Mazi yine asil bir mazi benim mazim olduğundan.
Lakin, bırakılan yere eklenen noktalar var.Sesler, heceler,harfler. Bilmesem de, hissettiğim. Bana öyle geldiyse, olmadıysa da olmuş gibi hissettirdikten sonra ne anlamı var ki olmayışının.
Çok sevdiğim bir dostum, hiç beklemediğim ve herşeyin dilimin ucuna geldiği, üzgün olduğum bi anda, bilmeden ''su akar , yatağını bulur'' demişti. Güzel de bir şarkıdır bu üstelik.Güzel bir söz olduğu gibi. O suya çiçekleri koysam da koymasam da, çiçekler olsa da olmasa da, o su Deniz'e dökülmeyecek artık.Su akar, yatağını bulurmuş. Bu sözün üzerine ne suyu ne yatağını düşünesim var. Çiçek de, anlamsız kalıyor işte. yanıltıcı olmasın.
Çiçekler gönderilir.Alınır.satılır.koklanır.
Ama çiçeklenmek bambaşka...Bu mevsimde hangi ağacın çiçeğidir en güzel olan, bunu her insan bilir zaten.Meyveye durmuş olsa da.
Yine de, içmesem de, o suya gözyaşı tuzu dökülsün istemem.O kadarına kıyacak kadar insan değilim hala. Hala içimde ilkel duygusal dürtüler var.
Herşeyi tanrıya ya da bilinmezliğe bağlayacak kadar ilkel bir düşünce biçimi, bir totem yapma..
Ayağımı altıma alınca gol oldu,o bize gelince yağmur yağdı gibi, ancak bir bebeğin zihinsel yapısında olan, ağladım-mama verdiler..demek ki ağlayınca mama gelir. ya da o kadın beni rahatlatıo o halde gelınce ıyı seyler olacak.. gibi temel düzeyde mekanik bir düşünüşe dayalı olup, bunu açıklamaya cesareti olmadığında ilahi bağlantılar yapmayabenim de ilkel eğilimlerim var.
Yani telefon elimdeyken çaldı, ya da ben de tam seni düşünüyordum.. gibi aslında bilimsel açıklamaları yapılabilecek olan ama o kadar da açıklanmış olsun istemediğim, bilip de bilmezden gelmeyi tercih ettiğim ve renk katsın istediğim küçük cahillikleri seviyorum hala.Hem de çok
O yüzden, güzel bir düşten uyanınca paylaşılan sessizlik ve yalnızlıktan hayatın anlamını çıkarmaya çalışıyorum. Yalnızlıktan yalnızlığı, güneşten güneşi... ilkel duygusal düşünceler de olsa,parlak bir yaz güneşinin bana çok daha fazla anlam ifade etmesini seviyorum ben.ışınlarında seratonin ve endorfin olması gerçeğinin yanısıra. Yoksa , sarı saçlı bir kadının içindeki kızın gülüşüne benzetemezsiniz güneşi.
Mutluluğu sobe demeye,
Hayat kaygısını; saklanırken , ebe'nin size yaklaştığı anlara
Umudu; ebe'nin sizden uzaklaştığı ve kalenin boş olduğu sahneye benzetemezsiniz.
İnsan olmazsanız, şiir yazamazsınız. İlkel olmazsanız, insan olamazsınız.
Hem böylelikle, Su akar yatağını bulur, siz de şiirle ağaçları yeşertirsiniz.

Yorumlar