Ada...ıssız olmasa da , hep kendi içinde kalan bir kaostur. Ne kadar büyük de olsa, bir kıta bile olsa,bir kaostur. Bağlantısızdır. Başka gerçeklerleriyle evrenin. Yeni bir din gelse ve henüz keşfedilmemiş saflıkta bir uzaklıktaysa adanız, hep kafir kalırsınız. Bir su kaplumbağasının evcil akvaryumunda kendi adasını yaratması ve yaşatması daha farklı ama...dev kaplumbağalarında sırtında yaşayan planktonlar açısından bakınca yine bir yüzen ada olurdu, o planktonlrın aşıkları açısından..renklerinin alalarına...
Benim de yüzen adalarım var. Bu çok başka. Palmiye değil, ekvatoral mikroklimada hiç solmayan kiraz ağaçları olan ve söğüt görünümlü çınarları ve sardunya kokulu ortancalrı olan..yıldızlar altında sevişmeye,katacak güzellikleri var yüzen adaların.Birisi de, sevip durduğumuz botaniğin, bağın bahçenin de katılmasıdır sevişmelerimize.Ve kıskanmasız yıldızların,ve kelebeklerin katılımıyla, dünyaca daha zengin..
Lakin ada, öyle değildir.Ben cıktığım kapıdan dönmüyorsam, prensliğimi iplediğimden ya da prensipliliğimden değildir. Çıkıldıysa, çıkılabilinmiştir. Kalınmadıysa, kalmamıştır, senden de başka pek çok sey. Ama uzuuun periyodlarla düşününce, aynı yere geri dönüyorsan, para kazanmak zorunda kaldıgına ınanarak ya da nefesini bile birliklte almak zorunda oldugnu düsündügün biri yüzünden.. kendine mazeretler yaratarak..
Cesaret ancak ögretilebilirdi. Benim yüzen adalarım var. Ben bir yüzen ada değilim.Ama sen bir ada arıyorsan, cesaretini bulmalısın. Mazeretlerini sırtına yüklenirsen eger, ne yüzebilirsin ne de cıkabilirsin herhangi bir adadan.. Cesareti ögretmekti sadece ellerini bıraktıktan sonra tutmak. Ama sen tutunmak istedinse eger, asla yüzemezsin maldivlerde bile olsan..ellerinden hep mazeretlerin tutar cunku..

Yorumlar