hızır ve ilyasın ''buluşması'', uykusuz penguen konuşması

'''Rivayete göre, Hızır (as), İlyas (as) ve İskender-i Zülkarneyn, birlikte (Ab-u Hayat) aramaya çıkmışlar. Ve bir müddet sonra “Karanlıklar ülkesine dalmışlar”. Hızır ve İlyas Ab-u hayat suyunun kaynağını bulup içmişler. Fakat İskender’e söylememişler. Hızır ve İlyas’ın sağ olduğuna ve yaşadığına inanılmaktadır. Hızır karada, İlyas da denizde, yardıma muhtaç olanlara yetişirler. Nuh peygamberin gemisinin fırtınaya tutulduğu, yeryüzünü suların kapladığı, tufanda, gemide ki insanların feryat edip “Ya Hızır bizi kurtar” diye dua ettikleri söylenir. Güvercin, (Aslında karga) ağzında zeytin dalı ile gemiye döndüğünde karanın yaklaştığı, suların da çekilmesiyle insanların karaya çıktıklarına inanılır. Yine rivayete göre Hızır ile İlyas yılda bir defa (6 Mayıs gününün gecesi), bir gül ağacının dibinde buluşurlar. O nedenle de her yıl 6 Mayıs Hıdır Ellez (hızır-İlyas) günü olarak kutlanır. ''   Bu hikaye dini araştırmalarda da yer alır ancak buluşma'nın niteliğini açıklamaz. Neden buluşamadıkları, ya da buluşmanın peygamberler için neden yılda tek bir gün mümkün olduğunu...

Kızı Persefone'yi Cehennem tanrısı Hades'in yeraltındaki ölüler ülkesine kaçırmasından sonra tanrıça Demeter, onu bulabilmek için yeryüzünde her yeri didik didik aramaya başladı. Tabii bu umarsız aramalardan yorgun düştüğü bir sırada, tanrıça Demeter'e acıyan ve her şeyi görmüş olan güneş tanrısı Helyos, ona kızının kaçırılış serüvenini bir bir anlattı. Zaten Cehennem tanrısı Hades'e oldum olası diş bileyen toprak ve buğday tanrıçası Demeter; bu işte aynı zamanda kızının babası olan baştanrı Zeus'un da parmağı olduğunu öğrendikten sonra, Olimpos Tanrılar Sarayı'ndaki bütün görevlerinden ayrıldı. Yaşlı bir kadın kılığına girip ölümlü insanlar arasına karıştı...

Yaşlı bir kadın kılığındaki Demeter, bir gün buyur edildiği Eleusis kralının sarayında çok insancıl bir konukseverlikle uzun süre ağırlandı. Bu arada baştanrı Zeus; toprak ve tohumun, en önemlisi insanların kutsal besini buğdayın ve bereketli hasadın tanrıçası Demeter'i, Olimpos'taki eski görevine döndürebilmek amacıyla birçok girişimlerde bulundu. Çünkü ülkede kıtlık ve görülmemiş bir kuraklık başlamıştı… Sonunda varılan anlaşma uyarınca Persefone; tohumun uyanan toprakta ölüp mahsule dönüştüğü yılın sekiz ayını, anasının yanında geçirecekti. Bu anlaşma üzerine Demeter; Olimpos'taki tanrıçalık görevlerine dönmeden önce, kendisine çok iyi davranan kral ailesine verdiği sözü tutmak üzere, kralın küçük oğlu Triptolemos'u, kendinde bulunan tanrısal yetenek ve misyonlarla donatmaya başladı. Çünkü tanrıça Demeter; Olimpos'tan ayrılıp yaşlı bir kadın kılığında bütün dünyada kızını ararken, haliyle insanlarla içli dışlı olmuş; baştanrı Zeus'un öfkeli ve peşin yargılarına karşın, bu acılı ve çileli ölümlülerin aslında çok onurlu ve mutlu bir yaşama değer olduklarını sezmişti. Ne var ki görebildiği kadarıyla insanlar, gerçekten yalnızdı; umarsızdı. Kendilerinde bulunan, tanrılarla eşdeğerdeki bütün güç ve yetilerine karşın, kördüler. Hem toprağın, hem ışığın, hem suyun yabancısıydılar. Ne doğru dürüst ekip dikmesini, ne de hasat sonu ürettiklerini aralarında kardeşçe paylaşmasını biliyorlardı…Kimileri üretiyor, kimileri üretmeden üretenlerin ellerindeki avucundakileri kapıyordu! Onları bir şekilde uyandırmak , ellerinden tutmak gerekiyordu…Bu arada da tanrıça Demeter'in; kızı Persefone'yle buluşma ve yeniden Olimpos'a, tanrılar sarayındaki görevine dönme zamanı gelip çattı. Saraydan ayrılırken Demeter; çocuk tanrı Triptolemas'a sarılıp başarılar diledikten sonra, ona tanrısal bir araba armağan etti. Hemen bu arabaya atlayıp kendisinden öğrendiği ve duyduğu ne varsa bunları öteki insan kardeşlerine ulaştırmasını istedi ondan. Kanatlı iki büyük yılanın çekip uçurduğu bu arabaya hemen bindi Triptolemos. Yılanların kanatlarıyla havalanan ve elinde başaklar tutan bu çocuk tanrı, dünyanın her ülkesine gitti. Oralardaki insanlara, bir ara Olimpos'taki sarayından ve tanrıçalık makamından ayrılarak çocuk bakıcılığına başlayan tanrıça Demeter Ana'dan öğrendiklerini ve ondan duyduklarını, önüne gelene anlatmaya başladı. Bu anlattıkları doğrultusunda daha sonraki yüzyıllar içinde, kendi ve tanrıça Demeter adına tapınaklar kuruldu; bu inançları pekiştiren, Yunan düşünürler, Sanatçılar çıktı ortaya. Aynı inançlar adına insanlar; binyıllar süresince büyük savaşımlar vermeye başladı. Bu inançlar adına her yıl büyük şenlikler ve törenler düzenledi…


'''Eski Anadolu’da Ana Tanrıça Kubaba idi (Gusmani 1969: 158-161;Showerman 1969; Klengel 1989: 465; Haas 1994: 406). Hititlerin "Arinna Kenti Güneş Tanrıçası" ve Hava Tanrısı’nın eşi, Toprak Tanrıçası Wurunšenu(Klengel 1989: 53-54, 243) ile eşdeğer sayılan Kubaba Alalah’da yaşamınve hayvanların bereketinden sorumlu olan tanrı LAMMA nın eşi, MÖ. 18. Yüzyılda Karkamış kentinin tanrıçasıydı. Ana Tanrıçanın farklı isimleri Eski Assur kaynaklarında Kubabat, Frig kaynaklarında Kybele, Lidya’da Kybebe, Likya’da Kuvava olarak geçmektedir (Gusmani 1979) ve Eski Yunan’da Artemis adını almıştır.
Eski Mezopotamya inancında dünyanın yaratıcısı olan AB.ZU/apšu “yaşam
suyu” ve “taze su okyanusu” anlamına gelir ve yer altı sularını, pınarları ve nehirleri besler (Ebeling 1938: 375-376). Sumerlerin baş tanrısı ENKI
“Abzu’nun efendisi”dir ve Semitik Mezopotamya toplumlarının Su Tanrısı Ea ile eşdeğerdir. Yağmura dayalı tarımı Sumerlerde "Rüzgarın efendisi" olarak nitelenen ENLIL ile Hava Tanrısı AN sağlamaktadır. Hititlerde de hava tanrısı aynı işleve sahiptir ve Hitit Ana Tanrıçasının eşidir (Klengel 1989: 53-54, 243). Bu tanrı çifti Eflatunpınar anıtında tahtlarında oturur biçimde betimlenmiştir (Bittel 1953: 4; Kohlmeyer 1983:40). Suriye pınar tanrıçası Šala ile Dagān,
Hitit pınar tanrıçası Hatepuna/Hatepinu ile Telipinu ve Hatti tanrıçası Tassuwašši ile “Nerik Hava Tanrısı” birer tanrı çifti olarak nitelenmişlerdir. Bitki tanrıçaları da genellikle yer altı su kaynakları ile ilişkilendirilmişlerdir. Emar’da Bitkiler Tanrıçası Išhara’nın ırmaklar ve pınarlara da hükmettiğine inanılmış ve çoğu kez ırmakların tanrıçası Balīha (Balih) ve Habūrītum (Habur) ile birlikte anılmıştır (Haas 1994: 393-397). Kizzuwatna’lılar, bitkilerin büyümesi üzerinde etkisi olduklarına inandıkları bu tanrıçaya, dünyayı terk etmemesi için ilkbahar bayramlarında yakarmışlardır. Ugarit bitkiler tanrıçası Aštart da su kaynaklarından sorumlu olan yer altı tanrısı Aštar ile bağlantılı görülmüştür (Klengel 1989: 279).

 !!
Şimdi rica edeceğim, iki peygamberin buluşması... kasıt nedir? Diğer mitolojilerle islam mitolojisini aynı bakışla incelersek, hızır ve ilyasın sevgili olması gerekir. Gerçi insanın insanı sevmesi, en sevgili'nin peygamber olması açısından bakarsak, sevgili kavramı günümüzdekinden daha farklıdır.İçinden mahremin ve şehvetin çıkarıldığı, salt sevgi, şefkat ve düşkünlük derecesinde bağlılık hali de, birleşme- buluşma ya da  anında vecd ile dolan bir sevgi halidir. 
Baharın gelişi hakkında her mitolojide farklı açıklamalar var. Bilimi bir din olarak ele alırsak... cümlesine girmicem elbette... (ki mümkün aslında ama mitolojisi daha akılcı oluyo tabi.) Bir de, 'senede bir gün ' şarkısı var.. Türk filminin..Din kavramının mitolojiden müteşekkil olması ya da her dinin, hala şaman  ve pagan gelenekleri taşıması bir yana, ' sevgili' kavramının  değişmişliği bir yana. Sevilen ulaşılamaz oldukça ,us, aşkın olacaktır. İdelar'a eros ile varmak ya da mevlayı bulmak leylanın yollarında... 
Yeryüzündeki her nen, idealar dünyasından pay almıştır. Bu anımsama vetiresinin irdelenmesi Eflatun'u, "sevgi" (eros) kavramına götürmüştür. Yaşadığımız ve idealardan pay almış bu dünya'yı, objektif kriterler çerçevesinde algılayabildiğimizde, gerçeklere varabilmemiz mümkündür diyor ünlü düşünür. Eflatun'a göre bunun en çarpıcı örneğini, "güzel" kavramının değerlendirilmesinde görmekteyiz. Sevgi, güzele yönelmektedir. Zira güzel kavramı, idealar dünyasındaki gerçekliğin anımsanması sonucu verilen bir hükmü içermekte ve dolayısiyle sevgiyi yaratmaktadır. Eflatun sevgi'yi, (eros) bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabası olarak tanımlar. En basit hali ile eros, tüm insanlarda, kendilerini yaşatacağına inandıkları bir nesil yetiştirme iç güdüsü olarak görülmektedir. Ancak bazı insanlarda "eros" kavramı, daha üstün bir niteliğe bürünmüştür. Bu seçkin kişilerde, yani ideaları tamamiyle hatırlama yetisine (aklına) sahip bireylerde eros, bu güzelliklere ulaşmak ihtirası şeklinde tezahür eder. Bu arzuyu gerçekleştirebilecek bilgilerin eksikliğini hisseden seçkinler, bilgisizlikten kurtulmak çabası içersinde bulurlar kendilerini. Bu kişiler eros'u, dünyaya çocuk getirmekten öte bir işlev, idealara ulaşarak erdemli işler yapmak ve yeryüzünde sürekli bir isim, sonsuz bir şeref bırakmak çabası ve aşkı olarak görürler.  http://tr.wikipedia.org/wiki/Eflatun
PS: Bu arada bu kadar 'garip' kaynağı neden seçtim emin değilim. Aslında yaklaşık olarak aynı bilgiyi verecek daha güvelir kaynaklar vardır ama, alıntı yapmak için kolay anlaşılır ve erişilirliği adına tercih  ettim sanırım.

Neden ki? Abi bu ne yaa ..
 her yerde bır uykusuz penguen dili var. Karikaturde ve mizahın içinde benım de şiddetle sevdiğim bir ifade biçimiyle yaşanır mı  ya. 'abi  bu ne yaaa... ' cumlesını unutamayıstan,'sunlara gıcık oluyorum hayatta ' icerikli listeler, dizide salya sumuk sebebı kucuk osman dan tıpkı eskı kent reklamları gibi kacma durumumuza uyarlamak? abı bu nedır yaa :P
 Eski sevgilisinden ayrılanların, kendini  mutsuz kadınlar ve öküz adamlar bloglarıyla anlatanların bloglarını okudum. Ne kadar güzel görsel yapıları var. Belki bir çoğu da görsel tasarımcıdır. Ama neden başka konu yok? Kadın-erkek super bı temadır, satar illa.. Ama el ınsaf, kahve, çay, uyku, ayrılık, moda, kelimelerini çıkarınca sadece güzel fotoğraflar kalıyor geriye.  Hadi tamam ben de yapıyorum bazen. El insaf.. o oyle, bu boyle.. ama 'allahına kadar geyik' felsefesinin de bir duruşu olsagerek...Mizah hayatın içindedir, sadece bir dergide saklı değil. Ama traji-komedi, ya da hergün yatağımızı topluyor olmamızın ironisi ille phuhohahaha efektiyle gülünerek algılanacak birsey deıl ki. kızdım bıraz!neyse,geçer. Kahve de yaptım, guzel olmamıs. İnstant kahveyı de kotu yapmak ayrı bır marıfet heralde. 
 Kafam mı karışık?? belki evet? 

Yorumlar