'Türkiye bunları kaldırmaz', Homofobi, Esra Erol,

 

‘Türkiye bunları kaldırmaz’:

Türkiye Ulusal Basınında eşcinsellik İÇERİKLİ Bir HaberiN Değerlendirilmesi Çalışması:

 





Deniz GÖNÇ











Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Bölümü Bitirme Tezi
Danışman: Yr. Doç. Figen Ünal













Eskişehir
Anadolu Üniversitesi
Haziran 2010

1.    GİRİŞ
Medya bir yandan kitleyi bilgilendirme ve bilinçlendirme sorumluluğuna sahip ve bu ağır yükün altındayken, bir yandan da buna bağlı olarak ellerine doğan bir etki ve iktidara sahip olmaktadır. Türkiye ulusal basını, gerek ekonomik gerek politik gerekçelerle olsun, haber değerlendirme konusunda derinlikli bir çeşitliliğe sahip değildir. Haber seçimindeki bu sınırlılığın yanı sıra, haberin ifadesinde de, kullanılan olan dil, var sayılan çoğunluğun dilidir ve değerlerin, sistemin ve bakış açısının değişmesi konusundaki gayretleri ulusal basın adına genelleyemeyeceğimiz kadar azdır. Ulusal basına yansıtılmayan haberlerin ‘görünmez’ kılınması, haber öznelerinin ve gerçekleşen gelişmelerin de ‘görünmez ’ kılınmasını sağlar. Pek çok azınlık haberinde de takip edilebildiği gibi, haberlerin ulusal basına yansıması genelde haberi destekleyen ‘daha önemli’ bulunan başka unsurlar sayesinde gerçekleşmektedir. Bu gibi olumlu koşullar bir araya geldiğinde dahi, azınlıklar ve sivil toplum kuruluşları ulusal basında pek az yer bulabilmekte, yapılan haber sayısı ve süresi artsa da, haberin derinliği ve sivil örgütlerle ilişkilendirilmesi artmamaktadır. Bu çalışmada ulusal basın ölçeğinde yapılan incelemede, eşcinsellik içerikli bir haberin de ulusal basında yer bulamayarak görünmez kılınmaya çalışıldığını ancak, konuya dahil olan farklı etmenler sebebiyle haberin önem kazanabildiğini tespit ettik. Aynı zamanda, eşcinsellik içerikli bir haberin, gündemde kaldığı süre boyunca sivil toplum kuruluşları ile ilişkilendirilmeyişi ile, eşcinsel sivil örgütlerin kontrollü, sınırlı ve ‘zararsız’ olarak ulusal basında yer bulabildiğini görüyoruz.

1.1.   PROBLEM
Gerbner’in, ‘Patronlar’  olarak tanımladığı medya kuruluşları sahiplerinin, resmi yetkiler aracılığıyla siyasal erkin, devletin ideolojik araçları ile , medya kuruluşlarına yaptığı baskıyı, örgütsel yönetici grubun da, iletişim çalışanlarına uyguladığı ifade edilmektedir. Bu görüş, ifade edildiği dönemden beri medya iletişim sektörünün, teknoloji ve sosyal ilişkiler ağlarının hızla değişmekte olmasına rağmen,  denetim konusunda halen geçerli bulunmaktadır. Gerbner’in bu görüşlerinin günümüz basınına yorumladığımızda; egemen ideolojinin baskı ve yaptırımlarının, kurallar çerçevesi içinde, editörler tarafından gazete haberlerinin çarpıtılma ya da daha iyi niyetle, manipülasyonunu açıklamaktadır (Güngör; 2001). Devletin ideolojik araçları kamu, kurumsal ya da özel alanda bulunabilmektedir. Türkiye ulusal basınının, siyasal ilişkiler ve iktidarca uygulanan eşcinsel karşıtı politikaların karşısında aldığı tavrın, yok sayma ve ‘görünmez’ kılma eğilimi içinde olması da, egemen ideolojinin, medya patronlarınca uygulanıyor olduğunu doğrulamaktadır.
Araştırmanın temelinde yatan problem, bir haberin ulusal basın tarafından neye göre değerli bulunduğu ve bu değerlendirme sürecinin nasıl değişebileceğidir. Farklı gazeteler ve farklı görüşler, elbette haberlere ve olaylara değişik perspektiflerden bakacak ve yorum getireceklerdir ki, böylelikle gazetelerin sosyal hayat ve demokrasi anlamındaki işlevleri yerine gelmiş olsun. Bilindiği üzere medyanın en temel görevlerinden birisi de, sosyal farkındalık yaratmak ve demokrasinin işlerliğine yardımcı olmaktır. Ancak, kitle iletişim araçları içinde önemli bir araç olan basında, özellikle ulusal basında bazı konuların gözden uzak tutulması, belirli yönleri ile, sınırlı olarak, ‘zararsız’ biçimde ele alınma ihtimali vardır. Bir etnik azınlığın şarkılarının festivalleri süslemesi ile, o dilin özgürce konuşulmak hatta, anadil olarak eğitim hakkı istenmesi arasındaki fark gibidir. Türkiye ulusal basını ister liberal ekonomik ilişkiler yüzünden olsun, ister iktidar baskısı yüzünden olsun, bazı konularda gereğinden fazla sansürcüdür. Özellikle eşcinseller bu sansürden oldukça mağdur olmaktadır. Bu uzun vadeli bir süreçtir ve medyanın bu tavrı, homofobiyi pekiştirmekte,hatta eşcinselleri de self homofobiye itmektedir. Eşcinsel insanları, heteroseksüel olanlara uzaklaştırmaya, ve farklı bir dünyada yaşamaya zorlamaktadır. Bu ayrımcı tutum, eşcinselleri marjinalleştirmeye, toplum dışı ve anormal olarak tanımlamaya yöneliktir. Dünya politikalarında bu konuda ciddi olumlu gelişmeler yaşanırken medyanın, olumsuz tavırlar kadar duyarsız kalması da acıdır. Dünyada bu konuda olan  pek çok gelişme, ulusal basında ya yer almamakta ya da çok az yer bulmakta ve önemsenmemektedir. Eşcinsellikle ilgili haberlerin ulusal basında yer bulması oldukça zordur. Esra Erol: ‘Türkiye bunları kaldırmaz’ haberi pek çok farklı sebeple Türkiye ulusal basınında yer bulmuş ve yer tutabilmiş bir haberdir. Eşcinsellik politikaları ile ilgili diğer haberlerin sansürlenmesi konusunda, bu ulusal basının  farklı sansürleme gerekçeleri ve tabuları bulunmaktadır. Farklı politik kanatlara mensup olan gazeteler de de olsa, bu konu ulusal basında yeterince açık olarak yer bulamamaktadır. Türkiye ulusal basınında gerçekleşen iyileşmelerin göz ardı edilmemesi gerekse de, diğer politik uçta, ürkütücü bir homofobik medya karşımızda durmaktadır. Ayrıca yapılan eşcinsel politika haberlerinde de, ne kadar çok bilginin eksik olduğu ve gündem oluşturulmadığı görülen bir gerçektir. Tartışma zeminin basın tarafından sağlanmadığı, bir fikir alanında gelişme muhakkak ki çok daha yavaş sağlanabilecektir. Basın, az da olsa bilgilendirme yaptığında bunu optimist bir gözle olumlu değerlendirebiliriz. Ama dünyayı bir bütün olarak algıladığımızda, ortada Türkiye ulusal basını ve eşcinsel politika haberleri ile ilgili ciddi bir problem vardır.İşin kötü tarafı, bu problem ‘görünmez’ haldedir. Eşcinsellik,sivil toplum örgütleri ve çalışmaları, protestoları, gelişmeler ulusal basının duyarsızlığı nedeniyle ‘görünmez’ dir ve bu konuda dünyada olan bitenler, eşcinsellere yakıştırılan ‘romantik’ bir rüzgarla fısıltı halinde gezinmektedir.Küreselleşme süreci, bütün dünyayı günden güne birbirinden daha da hızla etkilenir hale getirmektedir ve küreselleşmenin sonuçları olumlu ya da olumsuz değerlendirilse de, kalıcı olmaktadır (Balay; 2004).  Bu sebeple, bilgi aktarımı, tüm dünya çapında düşünülmelidir. Haberlerin ulusal basına yansıtılması değerlendirilirken, eşcinsellik içerikli haberlerin, başka konuların ve gerekçelerin desteği olmadan  yansıtılmasında küresel bir bütünlük olmalıdır. Türkiye ulusal basını bu konuda, cesur olmalı, sadece bireylerin magazinsel eşcinselliği dışında, dünya eşcinsel politiğiyle ilgili haberlere gerçekten yer vermeli, gündem oluşturmalı, tartışma zemini oluşturmalıdır. Dünyadaki gelişmeler hakkında da bilgi sahibi olmamızı sağlamalıdır ki, bu konuda kayda değer gelişmeler sağlanabilsin.

1.2.  Amaç
    Araştırmanın amacı, Türkiye ulusal basınında , eşcinsellik içerikli bir haberin Türkiye ulusal basınında nasıl yer aldığını incelemektir. Haberine verilen  önem değerinin ne kadar göreceli olabileceğini ve bu göreceliliğin, gerçekte olanları ne kadar ifade ettiğini ya da basında yer alan bir haberin, hangi süreçlerle daha fazla önem kazandığını göstermektir. ‘Haber’ niteliği bulunarak gazetelerce basılması uygun bulunan olayın, her gazete tarafından ciddiye alınmayışı kayda değer bir bakış açısı farklılığını ortaya koyabilir. Ulusal basında eşcinsellik içerikli haberlerin nasıl konumlandırıldığı, gündeme gelen haberlerin hangi kriterlere göre değerlendirildiği ve önemsendiği sorularına cevap aranmıştır. Ayrıca, basında homofobik bir tutum olup olmadığı incelenecektir.

1.3. Önem
Araştırmanın önemi, gazete haberlerinin medyanın kültür üzerindeki etkisi ile doğru orantılıdır. Salt haber dağılımı bile, basında var olan tutumu tespit etmekte ve sistemin kendini yeniden üretişini, eşcinsellik ölçeğinde gözlemlememize yardımcı olmaktadır. Gazete okuyucuları da, diğer medya kullanıcıları gibi kitle iletişim araçlarından uzun ve kısa vadede, fikir, değer ve tutum edinmektedir.
Althusser’ in yaklaşımı ile devletin ideolojik aygıtlarından biri olan medya, günümüzde gücü/erki elinde bulunduranların çıkarından yana yayın yaparak, iktidarın yeniden üretilmesini sağlamaktadır.  Medya, hem doğrudan kültür emperyalizmini sağlamakta hem de ulus ya da ülke içindeki kitleleri manipüle etmeye yönelik bir işlev yürütmektedir. Medya, topluma hegemonya uygulamak için gücü/erki elinde bulunduranların çıkarına hizmet etmesinin yanında toplumu kültürel anlamda da etkileyerek pazar yaratılmasında rol oynamaktadır(Şimşek;2009)(Erdoğan,).
Medya emperyalizmi, medya araç ve ürünlerinin üretimi, dağıtımı, tüketimi ilişkilerinde belli güçlerin diğerleri üzerinde egemenlik kurmasına olanak tanıyan bir süreçtir. Bu süreçte iletişim tek yönlüdür ve kasıtlı olarak biçimlendirilmiştir (Baytar, 2007: 286). Uluslararası medyadan gelen ucuz, tek tipleştirici kültür ürünlerine karşılık ulusal medyanın habersizleştirmek için düzeysiz ve magazinsel yanı öne çıkarılmış haberlerle halkı manipüle etmesi, kurulu düzenin sürdürülmesinde kendilerinin de çıkarları olmasından kaynaklanmaktadır.
Göregenli’nin çalışmasında belirttiği gibi, homofobi, kişisel bir korku ve inanç olmanın ötesinde, politik anlamda değerlendirilmesi gereken gruplar arası bir süreçtir. Şiddetin temellendirildiği ayrımcılığın neye göre yapılandırılacağı da, iktidar politikalarınca belirlenmektedir ve bu egemen ideolojilerin yayılması ve kitleye benimsetilmesi ve normalleştirilmesi de en pratik olarak medya yoluyla gerçekleşmektedir(2005). Araştırmanın önemi, ulusal basının, eşcinsellik içerikli haberlere ne kadar, hangi ölçütlerle yer verdiğini ve homofobik tutum içinde olup olmadığını ölçmek ve bu konuda elde edilecek bulgular doğrultusunda öneriler getirmek çerçevesindedir.

 1.4. SINIRLILIKLAR
Araştırma, Türkiye’deki ulusal gazeteler ile sınırlıdır. Yerel gazeteciliğin yayıncılık gerekçelerinin ulusal gazetelerinkilerden daha farklı dinamiklere bağlı olması ve evreni temsil edecek bir örneklemin seçilebilmesinin güçlüğü nedeniyle araştırmaya dahil edilmemiştir.
Araştırmanın soruları yalnızca ulusal basına yönelik olduğu için,  bağımsız internet gazeteciliği örnekleri, fanzinler, e-dergiler kullanılmamıştır. Gazete haberlerinde, dolaylı olarak bahsi geçen ‘tepkiler’ in verildiği ,sivil toplum örgütlerindeki yorumlar taranmış ancak, değerlendirilmemiştir.
Söz konusu haber ile ilgili olarak, yorum ve değerlendirmelerin bulunacağı Lgbt ağırlıklı formel ve enformel medya, ulusal ölçekte yayın yapan bir basın organına sahip olmadığı için, araştırmaya ancak, haberlere müdahil oldukları ölçekte dahil edilebilmişlerdir.  
Diğer sınırlılık ise, zaman ile ilgilidir. Araştırma, 10 Şubat 2010 ile 2 Haziran 2010 arasında yer alan haberleri ele almıştır. Ayrıca, incelenen haberler; (a) canlı televizyon yayını yapan bir televizyon programında kurulan bir telefon bağlantısı, üzerine yapılan (b) birincil açıklama; ve söz konusu açıklama (‘Türkiye bunları kaldırmaz’) üzerine verilen  (c) anti-homofobik sivil tepkiler ile, konuya duyarlığı olan medya izleme gruplarının ve lgbt kuruluşların tepkileri ve izlenen tartışma ortamında yapılan basılı yorumları içermektedir. Televizyon programları ya da lgbt kuruluşların ulusal basına yansımamış olan bildirileri araştırmaya dâhil edilmemiştir. Bunun sebebi, araştırmanın Türkiye ulusal basınının tavrını ölçmeyi amaçlamak olmasıdır.

1. 5. Tanımlar
Eşcinsellik: Bireyin cinsel ilgi ve isteğinin hem cinslerine dönük olmasıdır. Eşcinselliğin tarihi, insalık tarihiyle paralel olmakla birlikte, bu konunun sorun olarak ele alınması, tamamen aile ve diğer sosyal kurumsal politikalar ile ilgilidir. Tanımlanan eşcinsellik, anormal davranış olarak kategorize edilmiştir. 1870’lerde ise Modern eşcinsellik ayrı bir cinsel sınıf olarak değerlendirilmeye başlamıştır. Bu belirgin ayrılığı takiben, 1950’lerde yapılan bilimsel  araştırmalarda eşcinselliğin hastalık olmadığı ortaya konmuştur.1970’li yıllarda zihinsel hastalık olmadığı kabul edilmiş,1973 yılında, Amerikan Psikiyatri Derneği’nin hastalıklar listesinden de çıkartılmıştır(Saraç:2008)( (Güven;2009)
Lezbiyenlik: Kadınların cinsel ilgisinin kadınlara yönelik olmasıdır. Lezbiyenliğin de,   tarihsel gelişim sürecinde farklı alt tanımları doğmuş olsa da, genel olarak kadın eşcinselliğinin kapsamlı adıdır.
Heteronormatif görüş:  Heteroseksüel, kadın-erkek eşleşmesi durumunda olan dışındaki her türlü cinsel yönelimi normal dışı bulan cinsel ayrımcı bakış açısı(Göregenli;2005)
Homofobi: Temelinde, heteronormatif görüşün yattığı homofobi, eş cinsel yönelimleri, anormal, yanlış, sapkın kabul etmek ve homoseksüellerden korkmak, kaçınmak, rahatsızlık duymak sebebiyle onları toplum dışına itmeye çalışmak ya da sosyal-ekonomik- psikolojik- fiziksel şiddet ve baskı uygulamayı kabul edilir görme tutumudur. Diğer yaygın tanımları ise,eşcinsellere karşı genel korku,kaygı ve hoşgörüsüzlük tutumudur (Griffin’den aktaran,Saraç;2008). Ayrıca, homofobi sosyal psikoloji açısından incelendiğinde; gruplararası bir ideoloji ilişkisi olarak değerlendirilmesi gereken ve aslında toplumsal bir sorundur. Bu sorunun temelinde de elbette kültürel politikalar yatmaktadır. Homofobik davranış kalıpları,bireysel olarak değil,sosyokültürel bağlam içinde değerlendirilmeye çalışılmalıdır. Cinsiyete dayalı ‘öteki’leştirme, ayrımcılık ideolojisinin bir aygıtıdır. (Göregenli; 2005)
Lgbtt: Lezbiyen, gay, biseksüel, travesti, transseksüel kelimelerinin baş harflerinden oluşan ‘queer’ kitleyi tanımlayan bir kısaltmadır. Heteroseksüel kalabalığın, dışladığı (Doğan ve arkadaşları;2008)
GLAAD: Kısa adı,Gay and Lesbian Alliance Against Defamation olan, Amerika’da çalışan eşcinsel medya izleme (watchdog) grubudur. Eşcinseller hakkında yapılan yanlış, yanlı ve küçük düşürücü haberler yapılmaması için çalışan bir sivil toplum kuruluşudur. Özellikle Amerika’da olmak üzere ayrımcılığa maruz kalma tehlikesi içinde olan hemen her azınlığın medya takip sistemi ile çalıştığı ve eşcinsel sivil kuruluşların bu konuda duyarlı olduğu bilinmektedir (Benshoff; 2004). Türkiye’de kadına yönelik olumsuz ayrımcılığa karşı medya takip örgütleri bulunmaktadır. Ancak, sivil toplum örgütleri ülkemizde, her alanda yeterince ayrımlaşmamıştır
Esra Erol’la Evlen Benimle: Araştırmada, incelenen haberin meydana geldiği   ulusal bir televizyon kanalında öğlen saatinde canlı yayınlanan bir‘evlendirme programı’dır. Kanalın programını tanıtımında : ‘Evlenmek isteyen genç - yaşlı adayları ekran başındaki taliplileri ile bir araya getiren Esra Erol, hafta içi her gün 14:40'da ATV ekranlarında’’ ibaresi ile program tanıtılmaktadır. Ancak en son incelenen haberlerndensonra da, halen bu ibareye ‘heteroseksüel’ kelimesi eklenmediği görülmektedir. Zira program, insanları yurtdışında da olsa evlendirebilirliğini taahüt edebilmektedir.Söz konusu olayda, yurt dışından canlı bağlantı Kabul etmeleri de bunu desteklemektedir. Ayrıca yine program tanıtımında, sadece yurt içinde evlendirme aracılığı yapıldığı gibi bir ibare söz konusu değildir. Kaldı ki, programın resmi bir nikah kıyma yetkisi ya da nikah daireleleri ile hukuki bir bağlantıları ya da, programdaki evlendirme aracılığı yaptıkları kişilerin evrak takipleri gibi bir hizmetleri de bulunmamaktadır. Bu bağlamda eşcinsel evliliklerin yasallığı bir tartışma konusu değildir(www.atv.com.tr).

1. 6.  VARSAYIMLAR
Çalışmaya dahil olan, ele alınan ortalama en yüksek tirajlı ilk on gazetenin ve bunlara ilaveten haberi ele alan ilk on sıralaması dışında kalan gazeteler toplamı şeklinde belirlenen araştırma örnekleminin, Türkiye ulusal basını olarak belirlenen araştırma evrenini temsil ettiği varsayılmıştır.
Habere konu olan olayın; ulusal bir televizyon kanalında canlı yayında  gerçekleşmesi sebebiyle program sunucusu tarafından, bireysel olarak ele değerlendirilmediği varsayılmıştır. Bu varsayımın dayanağı, haberin temelindeki olaya ,izleyicilerin yorumlarının, kanalın yöneticilerinin ve yönetmeliklerinin etkisi olması ve bunun yanı sıra, ardından gelişen süreçte; haber üreticilerinin ifadeleri, köşe yazarlarının yorumları, editoryal medya yöneticilerinin etkileri ve eşcinsel sivil toplum örgütlerinin tepkileri de dahil olduğu için konunun, kamuoyunun gündemine mal olduğu, bu sebeple kişisellik niteliği olmadığı kabul edilmiştir. Sunucunun ilk anlık tepkisinin, televizyon yöneticileri ve programı kontrol eden resmi kurumlar ile bağlantılı olduğunu beyan etmesi de varsayımı desteklemektedir.

2.      LİTERATÜR
İçinde bulunduğumuz bilgi çağı, bilginin üretilmesi, araştırılması, değerlendirilmesi ve medya kanalı ile topluma duyurularak hizmete sunulması olarak tanımlanabilir (Karaduman,…) (Karaçor; 2006). Teknolojinin gelişmesiyle yeni ağların oluşması, zaman ve mekan kavramlarını sıkıştırarak çok daha hızlı bir veri iletişimi sağlamış ve bu ağlar aracılığıyla, bilginin toplumsal dolaşımı da artmıştır. Bu yeni ve daha fazla bilgi akışı yapısı salt niceliksel değil, niteliksel farklılıklar da getirmiştir. Daha fazla bilgi kaynağı ve aktarıcısının olması ile, daha fazla yorum ve etki ve bunlara bağlı olarak, daha fazla taraf doğmuştur. Tom Peters’a göre, bilgi yönetiminde başarının %5 i bilgiye, %95 i ise psikolojiye bağlıdır (Tonta,1999). Bu yorum da, bilgi’deki niteliksel farklılaşmaya bir örnek teşkil eder. Çünkü her tutum, aynı kaynaktan doğsa bile, kendi taraf bilgisini yaratacaktır. Tam anlamıyla tarafsız bilgi yoktur. Çünkü insanlar, dünyayı,  rasyonel olarak karşılaştırılamayacak  farklı kavramlar ve araçlarla  kategorize eder (Puolimatka; 1999).  
İçinde yaşadığımız çağı, sermaye çağı olarak da adlandıran yazarlar bulunmaktadır. Aslında burada, bilginin etkisinin daha az olduğu değil, sermayenin bilgi üzerindeki etkisine gönderme yapılmaktadır (Bilgili’den alan, Tekinalp; 2008).
Bilgi çağında, bilginin yayılması konusunda özellikle kitle iletişimi rolü çok büyüktür. Kitle iletişim araçlarının, bilginin insanların kullanımına sunulmasını sağlayan en önemli araç olduğu bilinmektedir. Bu noktada; medyanın sermaye ile olan ilişkisi, medya ürünü üreticilerinin liberal ekonomik ilişkiler içinde üretici-tüketici mantığı taşımasına dayalı olduğu belirtilmektedir. Medyanın ürünlerini ve onların kitleye dağıtımını, medya pazarı çerçevesinde ele alıp, var olan sistemin dilinde, yaşanan politik, ekonomik, kültürel yapıyı destekler biçimde ürettiği ifade edilmektedir (Bilgili; 2005).
Ancak otoriter kuramlara göre, egemen ideolojinin korunması adına medyaya yapılan baskılar aracılığıyla medya da, devletin ideolojik araçlarından biridir. Güngör’e göre, medya, egemen sınıfın söylemini , baskın olamayan kitleye empoze etmektedir. Aynı egemen ideoloji söylemleri çerçevesinde,  liberal medya ne kadar özgürlükçü bir alt yapıya sahip olsa da, doğası gereği kar amacı güden işletmeler oldukları için siyasal erkin söylemiyle haber üreteceklerdir. Burada var olan çelişkiyi medya emperyalizmi ile tanımlayabiliriz. Medya araç ve ürünlerinin üretimi, dağıtımı, tüketimi ilişkilerinde belli güçlerin diğerleri üzerinde egemenlik kurmasına olanak tanıyan bir süreçtir. Bu süreçte iletişim tek yönlüdür ve kasıtlı olarak biçimlendirilmiştir (Baytar, 2007: 286). Uluslararası medyadan gelen ucuz, tek tipleştirici kültür ürünlerine karşılık ulusal medyanın habersizleştirmek için düzeysiz ve magazinsel yanı öne çıkarılmış haberlerle halkı manipüle etmesi, kurulu düzenin sürdürülmesinde kendilerinin de çıkarları olmasından kaynaklanmaktadır.
Ekonomik işleyişi açısından medyayı ele alan araştırmacılarsa, çıkarların karşılıklılığını vurgulamaktadır. Medyanın, kitle iletişimi ürünlerini ortaya koyarken, üretim ve dağıtım kararlarını da kendi içindeki egemen güçler vermektedir. Bu sürecin içinde ana ekonomi politikalarına uyumlu günlük pratiklere uyumlu olarak çalışan profesyonel yöneticiler vardır. Ancak aslolan editoryal politikalardır. Politik anlamda, kurumla uyuşmayan medya ürünleri ve onların dağıtımı ve üretimleri engellenmektedir.(McNair’den aktaran, Bilgili;2005).
Aslan’ın ‘Medyanın gücü’ makalesindeki yorumu ise şöyledir: Sistematik olarak ve periyodik bir şekilde yinelenerek sergilenen görüntü ve imgeler bireylerin, özellikle de çocukların ve gençlerin cinsiyet, meslek ve siyasetle ilgili eğilim, tutum, duygu, değer, beklenti ve davranışlarında yoğun bir şekillendirici ve belirleyici etkiye sahiptir.’’Medyanın toplum üzerindeki güçlü etkisine karşı dikkatli ve defansif durulması gerektiğini belirten çalışmalar genellikle, kitlesel medyanın sahipliğine ve altında yatan ekonomik üretim ilişkilerine dikkati çekmektedir. ‘ Kitle iletişim araçlarının ekonomik sistemler, globalleşme, tekelleşme, basın özgürlüğünün sermaye kullanımı özgürlüğü ile başlayacağı dâhilinde, sömürgeleşmenin silahı olduğunu ve medyanın topluma yönelik işlevlerini sadece küresel güçlerin tek yönlü çıkarları olduğunu ifade eder.’(Gönenç:2007).  
İdeolojik alt yapısını insan hakları ve özgürlükçülükten alan liberal medya kuramlarınca, gazetelerin kar amacı güden ve haber satan kuruluşlar olarak görür. Medya patronlarının reklam ve para ilişkileri dâhilinde haber satarak, tutum oluşturma ve pazar yaratma işlevleri söz konusudur. Buna karşın, fikirlerin özgür pazaryeri olarak değerlendirilen medya, en iyi olanın kazanması ilkesiyle değerlendirilmektedir.
Böyle bir durum zaman zaman gerçek dışı bilgi vermek suretiyle, medyanın bir anlamda “tarafları taraftar yapmaya çalışması” gibi bir olguyu da beraberinde getirmektedir. Toplumdaki değişik fikir ve görüşlere kendisini ifade etme fırsatı sunarak, kamuoyunun serbestçe oluşumuna katkı sağlaması gereken medyanın, sadece toplumdaki belirli görüş, düşünce ve kanaatleri kamuoyuna empoze ederek, kamuoyunu yönlendirmeye çalıştığı gözlemlenmektedir. Bu ise kamuoyuna yanlış veya eksik bilgi sunulmasıyla birlikte, haber ve bilgi alma-edinme hakkını kısıtlamaktadır. İyi bilgilenmiş, katılımcı vatandaşlık altyapısının oluşmasında temel kurumsal rol oynaması gereken medya, A.B.D. ve dünya ölçeğinde antidemokratik bir güç olmaya başlamıştır.Pazar rekabetinin iletişim özgürlüğünü garanti altına alamadığı bir ortamda (Keane1992: 89’den aktaran Işık; 2005) .Medya devlerinin gücü ve zenginliği arttıkça, katılımcı demokrasinin temelleri de o oranda zayıflamaktadır (McChesney 1999: 2’den aktaran Işık)  Bu bağlamda tartışmayı medya bağımsızlığı, medya çeşitliliği olmak üzere iki önemli ayak üzerine oturtmak mümkündür(Işık;2005). Aslanİ
Bu çerçevede  medyanın eşcinsellik konusuna daha tarafsız bakması gerekmektedir. Gelişme aracı  medya kuramı da bu fikri destekler. Çünkü medyanın toplumsal kalkınma ve kültürel gelişme için işlevsel bir araç olduğunu söyleyen bu kurama göre de medya, insan haklarına daha saygılı bir toplum oluşturulması adına bir araçtır. . (Mora,2008). Gerçekten de, kitle iletişim araçlarının bilgilendirme görevi vardır.(Işık;2005,Mora;2008; )Ancak, bu görev, tam ve doğru olarak  işlememektedir. Medya bir yandan eksikleri kapatırken, bir yandan da yeni eksiklikler yaratmaktadır (Arslan;). Kitlesel iletişim araçlarının, siyasal ve ekonomik ilişkiler çerçevesinde, kitlelerin fikirlerinin bilinçli olarak etkilemekte, kitle üzerinde, bilgi düzeyinde, fikir, davranış, değer, bilişsel düzeylerde dahi istediği gibi değişiklikler yapmaktadır. Sosyal kalıpları ve kitlelerin zihinsel süreçlerini anlayabilen az sayıda insan tarafından kamu hatları çekilmektedir. Kitle iletişim araçları ile aktarılan bilgiler, bu değişiklikleri gerçekleştirmek adına manipule edilmiştir. Bu hatları çekenler Bernays tarafından ‘döngü uzmanı’ olarak tanımlanmıştır. Kastedilen kara ve gri manipülasyonlardır. Dezenformasyon, bilinçli olarak yanlış enformasyonun yayılmasıdır. Mezenformasyon ise, hatalı enformasyonun iletilmesidir. Medyatik yalanlar, rıza mühendisliğinden, halkla ilişkiler yönetimine masumca geçerken, bir yandan da savaş mühendisliğinin önemli bir aracı haline gelmiştir. Çernobil Faciası, Kuveyt işgali, Irak Savaşı gibi küresel krizlerde uygulanan bu profesyonel taktikler, masum ve olası gelen medya yorumlamaları olarak gösterilebilir. Medyanın bilgiyi çarpıtma ve saklama ihtimalleri göz önünde bulundurulmalıdır (Çınarlı; 2004). Bilgiyi saklamak, medyanın elindeki en görünmeyen silahlardan biridir. Yanlı bir  haberi aldığınızda, başka kaynaklardan araştırarak, daha kaliteli ve objektif bir habere ulaşmanız mümkündür. Ancak, saklanan bilgi, hele ki, medya tekelleşmesi gibi ürkütücü bir durum söz konusu olduğunda gerçekten kitle iletişim araçlarının ne kadar tehlikeli olabileceğini göstermektedir. Bu noktada yine, Işık’ın medyanın çeşitlendirilmesi en olumlu çözüm gibi görünmektedir. Erişilmesi gereken, kaliteli haber aktarımında, pek çok gazetecilik etiği çalışmasında da bilindiği gibi, beklenen haberin yansız ve gerçeğe yakın iletilmesidir. Ancak, gazete patronları, editörler ve haber üreticilerinin habere yaptıkları filtreler, manipülasyonlar ve yoruma bağlı olarak yaptıkları değişiklikler haber kalitesini düşürmektedir . Yorumlar, verilen haberlere farklı bakış açıları katacak ve bu açılardan incelenen haberler, görüş zenginliği sağlayacaktır. Bu da demokrasinin gereğidir. Bu yorumsal farklılık, manipülasyon kavramına optimist bir bakış açısı sunar. Ancak manipülasyon , kitle iletişimi uygulamalar göz önünde bulundurulduğunda bu kadar da masum bir kavram değildir.  İşte bu noktada, demokrasinin işlemesini sağlayacak kadar demokrasi kullanımı mümkün olmadığında,medya çeşitliliğili yani alternative medyalara yönelim gerekmektedir. Yine aynı klasmanda da farklı sesler, mutlaka var olan baskılara karşı daha farklı tepkiler vereceklerdir . Söz gelimi, zıt kanatlarda bulunan iki gazete de eleştiriler yapacaktır ancak, bunlar farklı konularda olacak, iktidarca desteklenecek veya yorumları baskı altına alınmaya çalışılacaktır. Ancak eş zamanlı olarak siyasal baskı her ikisinde de eşit olarak kurulmamış olacaktır. Bu sebeple medya çeşitliliği de, medyada demokrasi için bir önemli bir adımdır. Çünkü çeşitlilik ve farklılık demokrasinin temel taşlarındandır. Her gazetenin kendine has bir konumu vardır. Var oluşları gereği tarafsız olsalar da, kurumsal bir kimlikleri, duruşları vardır. Haber seçiminde, dilinde, yapısında, genel söyleminde farklılıklar söz konusudur. Bu farklılıklar gazetenin tutumunu sergilemekle birlikte, temel gazetecilik etiğinin dışına çıkmamalıdır. Söz gelimi; sert sözel ifadeler kullanmak bir gazetenin özelliği olabilir ancak, hakarette bulunmak ya da infiale sebep olmak suç ve etik dışı davranışlardır. Politik görüşleri gereği, belli azınlıklara karşı eleştirel duruşu olan gazeteler olabilir, demokrasiyi zenginleştirecek bir sözel mecra doğuracaktır. Çünkü Ancak, basının, kitle üzerindeki etki gücünü kullanarak nefret uyandırması etik dışıdır. Bunun gibi, bazı haberlerin önemsenmeyişi ve ulusal basına yansıtılmadan görmezden gelinmesi çok da masumca değerlendirilmemelidir.
Ulusal basında yer alabilecek düzeyde kaliteli bir haber, hangi politik kanatta olursa olsun, bazı temel kriterlere sahip olmalıdır. Öncelikle, bir gazete haberi objektif olmalıdır. Haberdeki tüm ana geçerli noktalar ifade edilmeli, sorun farklı yönlerden ele alınmalı, yapılan yorumun, habere etkisi azaltılacak şekilde ifade edilmeli ve haber kişisel taraf olma durumuna araç edilmemelidir. (Şeker; 2004). Bu temel etik kuralın dışında, haberin kendisi açısından incelendiğinde, haber değeri, politik olarak göreceli olduğu gibi, gazetecilik adına da belli ölçütlere göre değerlendirilebilir. Galtung ve Ruge ; haberin güncelliği, olayın etki merkezinin genişliği, konunun anlaşılırlığı, izleyicilerce yakınlık ve anlamlılık bulunabilmesi,tahmin ve talep edilirlik, şaşırtıcılık, süreklilik, haberin kompozisyonu, seçkinlere göndermeler, kişilere göndermeler, ‘olumsuz’a göndermeler şeklinde sıralanmıştır. Burton ise bu kriterleri genel değerler: olumsuzluk, yakınlık, popülerlik, devamlılık, basitlik, kişisellik içerik değerleri: felaketler, yıldızlar ve otoriterler , geliştirim değerleri: drama ve çatışma (Burton, 1995:137-139) Araştırmamızda ele aldığımız habere, söz konusu popüler televizyon programının izleyici kitlesinin genişliği ve olayın etkisinin politik sonuçları açısından haberin kayda değer bir etki alanı olmuştur. Şaşırtıcılık, izleyicilere yakınlık, gazete haberlerindeki basın bildirileri ve cevap trafikleri ve köşe yazıları- göndermeler- diğer basılı organlardan yapılan göndermeler ile uzayan bir süreklilik, kişi-kurum-organizasyonlara hitaplar, çatışma, drama, haber öznesinin ünlü bir sunucu olması ve olayın özel hayatla ilgili bir skandaldan öte bir durum olmasından ile gelen ciddi bir kriz şekline gelmesi, söz konusu haberi ‘değerli bir gazete haberi’ kılmaktadır. Gerek amaç, liberal açıdan tiraj amaçlayan skandal hedefli bir haber yaratmak , gerek salt bilgilendirme gerekse homofobi karşıtı sağduyu oluşturmak olsun, ele aldığımız haber, habercilik adına değerli bir haber niteliği ortaya koymaktadır. Bunu da, ulusal basına yansımış olması ile onaylamak mümkündür. Ancak, ulusal basının haber seçimi, haberin değerliliğini kanıtlayan objektif bir kriter olmaktan uzaktır çünkü, haber seçiminde medyanın kendi iç politikaları, haber değerliliğinden daha etkilidir.
Kitle iletişiminde, haberin genel yapısını, toplumsal eşik bekçilerinden olan editörler belirlemektedir. Bourdiou’ nun sembolik seçkinler tanımında, sıradan insanlar ancak suç işlediklerinde ya da mağdur olduklarında haberin öznesi olabildikleri ifade edilir. Diğer durumlarda haber öznesi olmak ve kitleyi temsil etmek dahi sadece ‘seçkinler ’ hakkıdır. Bu ayrıcalıklı konumlarına rağmen, aynı zamanda ‘sosyal sermaye’ kavramıyla açıklanan ilişki ağları bu çerçeve içinde kalabilmelerinin de koşuludur. Sembolik seçkinler için ‘fast-thinker’ (hızlı düşünür) denmektedir. Çünkü onların fikirleri, ifade edilmeden önce dahi bir çerçeve içinde kalmaya mahkumdur. Kas gücü olmayan bir beden işçisi gibi, etki gücü ve ağı olmayan bir entelektüel de, sembolik seçkinler içinde barınamayacaktır. Özdemir’in analizlerine göre, sosyal sermaye de, sürdürülebilirliği, dönüştürülebilirliği, geliştirilebilirliği, bakım ve yenilenme gereksinimleri, dayanıklılığı ve arttırılabilirliği gibi özelliklerinden ötürü, nesnel bir sermaye olarak değerlendirilebilmektedir. Bu bağlamda, haberi ve onun şematik yapısını belirleyen sembolik seçkinlerin, yani haber üreticisinden ziyade, editör ve gazete yöneticilerinin; sermaye ilişkilerini yalnızca ücret ve istihdam olarak değerlendirmenin yeterli olmayacağını görmek mümkündür. Seçkinlerin, var olan konumlarını ve statülerini korumak için de, iktidar söylemiyle, mevcut ilişkileri ve sistemlerin yeniden üretilmesini sağlama eğilimleri bilinmektedir (Mora, 2008). Bu da devletin ideolojik yönetim araçlarından biri olarak kullandığı medya kuruluşlarına direkt ya da dolaylı olarak uyguladığı kontrol ve sansür mekanizmasının bir uzantısıdır (Althusser,1994), ( Güngör,2001).

 ‘‘Kitle iletişim etkileri hakkında ortaya atılan hipotezlerin içinde yaşamını sürdüren hatta son zamanlarda serpilip gelişen bir tanesi, kitle iletişim araçlarının bazı konulara ilgi duyarak ve diğerlerini göz ardı ederek kamuoyu üzerinde etki yapacağını ileri süren “Gündem Koyma ve Saptama” modelidir. Bu modele göre insanlar kitle iletişim araçlarının ilgilendiği şeyleri bilmek ve değişik konulara verdikleri öncelik sırasını kabul etmek eğilimini göstermektedirler. Eşdeşiyle McCombs ve Shaw’ın 1972 yılında ortaya koydukları “Gündem Koyma ve Saptama” modelinde, izleyici kamusal ve diğer konularla ilgili haberleri kitle iletişim araçları vasıtasıyla öğrenmekle kalmaz, bir konuya ne kadar önem vereceklerini kitle iletişim araçlarının bunlara verdikleri önemden öğrenirler’’(Şimşek; 2009). Çerçeveleme kuramında da, bir konunun kamuoyunda görünür hale getirilmesi, pekiştirilmesi ile fark edilir ve akılda kalıcı olarak algılanması bilinçli bir şekilde sağlanmaya çalışılır. Entman’ın geliştirdiği kuramda, haber bilgisi, tanımlanmış sterotiplerle baside indirgenmiş ve şeklin arka planında kalacak biçimde sunulmaktadır. Çerçevenin tanımladığı, haberi; insan zihni anahtar kelimeler, mecazlar, görsel imgeler, kalıplarla, tekrarlar ve pekiştirilmiş sözcüklerle algılar(Kılıç,). Sadece haberin üretiminde değil, ulusal basında, köşe yazılarının da, kitle üzerinde önemli etkileri vardır. Köşe yazarlarından beklenen, hangi siyasal kanatta, hangi politik görüşte olursa olsun, tutkulu, dürüst, bilgilendirici,  toplumun tamamına karşı sorumluluk sahibi olması ve güçlü bir eleştirel cesareti bulunmasıdır. Günümüzde ulusal basında yer alan köşe yazarlarının toplumun kanaat önderleri olduğunu, ne kadar baskı altında da olunduğu ifade edilse, eleştirel yaklaşımlarının yüzdesinin oldukça yüksek olduğu ve iktidara yakın ilişkiler içinde olan gazetelerde dahi, iç siyasetin en çok eleştirilen konu olduğu ifade edilmektedir (Tekinalp; 2008).  Köşe yazarlarının hangi konuları ele aldığını ve genel tutumlarını incelemek kaydadeğer bir veridir . Ancak bu durum, eleştirilerin ne kadar cesur ifadelerle yapılabildiği, ne kadar ‘zararsızlaştırılmış’ eleştiriler  halinde olduğunu gözden kaçırmamıza sebep olmamalıdır. Hafi eleştiri, hiç yoktan iyidir mantığı, daha güçlüsünü, niteliklisini, beklemeyi boşa çıkartır. Okurlar, köşe yazarlarından, ulusal basının tartışma zemini doğurması ile, araştırmacılığı, bilgilendiriciliği ile, farklı kitleleri temsil etmesi ile demokrasinin gerçekleşmesini sağlamasını beklemektedir.(Tekinalp; 2008) Oysa, araştırmacıların  iktidarın  söylemini ifade ettiğini belirttiği köşe yazarları hakkında, Türkiye’nin Başbakanı, ulusal gazetelerin sahiplerine ‘maaşını verdiğin yazara hakim ol ’ şeklinde  hitap etmiştir. Bu ‘zararsız’ ve ‘sınırlı’ eleştirilerin dozunun kaçması durumunda karşılaşılan durum demokratik bir çerçeveye sığmayacak kadar çirkindir.
Haberin nitel olarak nasıl ele alındığı ve incelendiği kadar, bütün ulusal basın içinde nicel olarak da nasıl ele alındığı önemli bir göstergedir. Medyanın ve geleneksel anlamda özellikle basının işlevleri sadece içeriğe bağlı nitel olarak değerlendirilemez. Medyanın siyasal işlevleri; hükümetler ve vatandaşlarla iletişim kurmak, dilek, tercih ve görüşleri derleyip, aşağıdan yukarıya-yukarıdan aşağı aktarmak, yapılan değişikliklerden haberdar etmek gibi demokrasinin işleyişi adına  önemli iletişim işlevlerini gerçekleştirmektir. Ayrıca sosyo kültürel ve ekonomik işlevi toplumsal tutunumu sağlamaktır. Toplumsal kurumlarda gerçekleşen iletişimi, toplumsal bir kimlik oluşturmaya, uyumunun sağlanmasına aracı olmaktır. Tüm bu işlevlerin gerçekleşmesi esnasında bir yandan da ekonomik anlamda hem bir üretim aracıdır, hem de ekonomik işlevin yerine getirilmesini sağlayan bir araçtır(Cuilenburg;)
Haberin sunumunda, gerçeğe uygunluk ve tarafsızlık ön koşul olarak kabul edilmiştir. Bilginin doğru ve ‘kaliteli’ sunumu gereklidir. Haberler salt bilgi değil, fikir, tutum, ve değerleri de aktarmaktadır. Bu bağlamda toplumsal işlevi, gündemi aktarmaktan daha derindir (Bülbül;2001). açıkeşcinsellikle ilgili haberler, ulusal basında, en çok cinsellikle ilgili olarak ele alınmaktadır (Ercan; 2005).

.Asıl sorun,şu ki, görülmesi gerekenler ulusal basına gerçekten yansıtılıyor mu? Kitle iletişim araçlarının, halk üzerindeki uzun ve kısa vadeli etkileri bilinmektedir. Bu bilinirlik, araçları kullananlar tarafından da oldukça profosyonelce değerlendirilmektedir. Kitle iletişim araçları, fikir,oluşturmaktan, tutum yerleştirmeye, insanların değer sistemini değiştirmekten, sosyal kurumlarla kültürel ilişkileri değiştirmeye kadar, hatta insanların bilişsel yapılarında farklılıklar yaratmaya kadar pek çok etki yaratmaya muktedirdir. Bunu açıkca yapabildiği gibi, kitlenin farkında olmadan onların hayatında ve düşüncelerinde yaptığı değişiklikler vardır (Karaçor; 2006)(Aylan; 2007). Ulusal basın da, sunduğu tüm medya ürünleri ile, bir yandan fikir ve tutumlar sunmaktadır. Bu esnada eleştirel tavrını korumakla birlikte bir yandan da egemen iktidarın söylemini kullanmayı sürdürmektedir. Politik ya da ekonomik, haksız ya da az haksız gerekçelerle de olsa, ulusal basın, sahip olduğu etki gücünü daha dikkatli kullanmak zorundadır. Bireyler, kendilerini içinde bulundukları toplum dahilinde tanımlarlar.

‘’Bugün gazetecilik etiğine egemen olan ve gazeteciliğin amaçlarını belirlemede kısır mesleki tartışmaları aşma çabası olarak karşımıza çıkan insan haklarına saygılı bir habercilik anlayışının nasıl olması gerektiğini sorguladığımızda, Alain Badiou’nun (2004: 38) belirttiği gibi “farklılığa saygı” anlayışının bazı durumlarda “kimliği ve aynılığı tanımlıyor gibi görünmesi” sorununa karşı duyarlı olmamız gerekir. Badiou’nun Batı merkezli düşünme ve Fransa için söyledikleri farklı ülkelerde merkezin değerlerine entegre olamayan gruplar için de düşünülebilir. “Benim gibi ol ki farklılığına saygı duyayım” anlayışı, merkezi güçlerin anlamlarını içselleştiremeyen, merkezin hegemonyasının dışında kalan “farklılıkların” dışlanması ile sonuçlanmaktadır’’
İnal’dan yapılan alıntıdaki gibi, gazete haberlerinde farklılıklara saygı duyulması, marjinalleşmeyi ve anormalliği, azınlık olmayı,öteki olmayı dikte ettirme tehlikesini içermektedir.
Daha önce de bahsettiğimiz gibi yansız habere ulaşmak ulusal basında da oldukça güçtür. Gazeteler en azından kendi tutumlarını, taraflarını ve imajlarını yansıtırken,okur kitlelerini, onların beklentilerini gözetmektelerdir. Bu bağlamda haberlerin ifadesinde ve önemsenmesinde farklılıklar bulunması kabul edilebilir. Ancak farklılık;  yanlılık,  haberin çarpıtılması ya da daha önemlisi, görmezden gelinmesi değildir. 

3.      YÖNTEM
 Araştırma ulusal gazetelerin arşivlerinin taranmasına aşamasına dayalıdır. Örneklemi temsilen seçilen gazetelerin arşivlerinden taranan haber ve köşe yazıları betimsel istatistik metoduyla değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, bir nicel araştırma yapılmıştır. Bulguların yorumlanmasında, istatistik değerleri objektif olarak değerlendirilmiştir. Ancak, araştırmanın konusu gereği, yoruma açık olan kısımlarda, kaynakçada belirtilen tanımlar dikkate alınmıştır.

3.1. Evren ve Örneklem
Yerel basının tirajları, yayınlanma periyotları, yayın istikrarları, gelir mekanizmalarının ulusal basından farklıdır(Şeker; 2005). Bu farkların temelinde, etki alanları ve etki mekanizmaları bulunmaktadır. Bu sebeple, her iki basını aynı ölçekte incelemek objektif ve doğru sonuçlar doğurmayacaktır.
Araştırmanın evreni ulusal Türk basınıdır. Örneklem ise, Türk ulusal basınını temsilen alınan ortalama (12.02.2010-18.02.2010)en yüksek tirajlı ilk on  gazete ve eşcinsellik içerikli haberlere en sık yer veren, ve konu olan ve özellikle iki farklı politik kanadı temsil ettiklerini vurgulayan  diğer gazeteler olarak alınmıştır.  Zaman, Posta, Hürriyet, Sabah , Milliyet , Habertürk ,Vatan, Fotomaç, Fanatik, Takvim,Türkiye gazeteleri ile, bunlara ilaveten, tirajlarından bağımsız olarak, eşcinsellik konusunda olumlu ve olumsuz iki uçta bulunduğu gözlenen Vakit ve Radikal  gazeteleridir.
Ulusal basında yer alan gazetelerde ticaret, uluslar arası siyaset ve futbol temalı gazeteler bulunması ve bu gazetelerin, normal ajans haberlerine genelde yer vermemesi nedeniyle, en yüksek tirajlı ilk on gazete içindeki Fotomaç ve Fanatik gazeteleri de örnekleme dahil edilmiştir.
Araştırmanın güvenirlik çalışmasında, üç bağımsız denetçi ile ‘uzlaşma/uzlaşma+uzlaşamama’ formülü ile, veri toplama aşamasına kadar % 83 güvenirlik elde edilmiştir.

3.2. Verilerin Toplanması
 Ulusal basının haber değerlendirme ve ele almasına  bir örnek teşkil ettiği için ‘Türkiye bunları kaldırmaz’ arşiv tarama yöntemi ile , televizyon programındaki canlı bağlantıyı müteakip gazete haberleri ve ilgili köşe yazıları değerlendirilmiştir. Veriler, olayın başladığı 10 Şubat 2010 ile Hormonlu domates homofobi  ödülleri adaylarının belirlendiği 2 Haziran 2010 tarihleri arasında ulusal gazetelerin arşivlerinin taranması ile elde edilmiştir.


4.      BULGULAR VE YORUM
4.1. Medya kullanımını kategorilendirme ve haberin niteliği

Medya bağlantıları: Programın yayınlandığı kanal ‘Turkuvaz medya grubu’ na ait olan gazeteler, Sabah (eki Günaydın), Fotomaç, Takvim ve Yeni Asır’dır. Yüksel Aytuğ’un sunduğu program HaberTürk televizyonu’nda  yayınlanmakta, ancak, yazarın yazıları yine Sabah gazetesinde yer almaktadır. Sunucunun, olayı müteakip açıklamalar yaparken, katıldığı diğer televizyon programı Ntv-msnbc’ de olup, ona bağlı olan Doğuş Yayın Grubu’nun ulusal yayın yapan gazetesi bulunmamaktadır. Olumlu ya da olumsuz görüş bildiren ve haber yapan farklı medya gruplarından gazeteler bulunduğu için medya grupları kategorisi belirtilmemektedir. Ulusal yayınlanan gazetelerin çoğunda konu ile ilgili hiç haber olmaması dikkat çekicidir.

Haberle ilişkilendirilen diğer kritik tarihler:
Araştırmada konuyla ilişkilendirilen ancak doğrudan bir açıklamanın söz konusu olmadığı iki kritik tarih bulunmuştur. Haber ve köşe yazılarında yapılan yorumlarda, konuyla doğrudan ilgili olmamakla birlikte, incelenen haberle ilişkilendirilen kritik tarihlerden biri, 14 Mart 2010 olarak tespit edilmiş, Devlet bakanı Aliye Kavaf’ın eşcinselliği bir hastalık olarak tanımlaması ile bağlantılı gelişmelerde göndermeler tespit edilmiş ancak, incelenen haberin, olay olarak gündemden düştüğü, ancak etkisinin sürerliği olduğu ve benzer konularda tekrar gündeme gelmesinin olasılığının yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bir diğer tarih ise, Lambdaİstanbul’un tüm Lgbtt kitleyi temsilen, ‘hormonlu domates’ adı verilen, yılda bir kez, siyaset, medya gibi farklı dallarda dağıtılan ironik homofobi ödülünün adaylarının açıklandığı tarihtir. Bu tarih de, Erol’un aday gösterilmesi, ve haberlerin tekrar gündeme gelmesi bağlamında, araştırmadaki kritik tarihlerden biri olarak saptanmıştır.


Araştırma örneklemine tiraj yüksekliği nedeniyle dahil olan Fanatik ve Fotomaç gazeteleri, genelde futbol teması dışında yayın yapmadığından, değerlendirmede hiç habere rastlanamamıştır. Homofobik tavırları ile bilinen Vakit  gazetesi’nde de konu ile ilgili doğan tartışma zemini ile ilgili de hiç haber yer almamıştır. Vakit gazetesinin homofobik tutumları ve hatta nefret ve infiale yol açan tavırları daha önce de “2008 yılında Kaos GL Derneği tarafından  “Üskül’ün tercihi sapıklardan yana!..” başlıklı haberinden dolayı hakkında tazminat davası açılması ile hukuki boyuta taşınmıştır. Ancak ,haber dilinde keskin biçimde eşcinsellere yönelik olumsuz ifadeler kullanmayı sürdürmektedir.‘Eşit fırsatlar ve cinsiyet eşitliği’ panelinde homofobik bakan Aliye Kavaf'a yönelik gerçekleşen protestoyu, ‘sapıklardan Bakan'a sapıkça saldırı’ şeklinde ifade eden gazete, bu konuyu değerlendirmeye almamıştır. Zaman ve  Türkiye  gazetelerinde de konu ile ilgili haber bulunmamaktadır.
Olumsuz bir dille de olsa, konuyu gündeme getirmemeleri, oluşan sivil toplum dinamiklerindeki hareketliliği yok saymaktan başka bir şey değildir. Ele alınan haberin, ulusal basında, esas değinilmesi gereken kısmı, sivil toplum örgütlerinden gelen tepkilerdir. Bu tepkiler, sivil toplum kuruluşlarının varlığını, toplum içindeki yerlerini ve etkilerini demokratik bir toplum içinde işledikleri rolü gösterecek ve hatta bu rolü sağlamalarına araç olacaklardır.

‘Evlen benimle’ programına canlı yayına telefon bağlantısıyla eşcinsel bir kadının katılarak, eş bulmak istemesi üzerine, program sunucusunun verdiği tepki üzerine, katılımcının kabaca reddedilmesi ve ardından yapılan açıklamaların teşkil ettiği haberleri, olayın iletilmesi, yorumların iletilmesi, televizyon programında yapılan yorumlar ardından gelen özel haberler, sosyal tepkilerin iletilmesi, eşcinsel kurumların tepkilerinin iletilmesi açısından kategorize ettiğimizde; haber, özel haber ve köşe yazıları kategorilerinde inceleme yapmaktayız.
Haber kategorileri yorumsuz, özel haber kategorileri yapılan yorum ve açıklamaları iletmekte ve televizyon programlarında olanları ya da konuşulacak konuları anlatmaktadır. Köşe yazıları ise, bağımsız olarak olay ve üzerine eklenen yorumlarla gelişen ortamda, konu hakkında yapılan yeni ifadeleri içermektedir.Köşe yazılarında haber verme ve bilgilendirme yükümlülüğü olmamakla beraber, ele alınan konunun hangi boyutunun değerlendirildiği her üç kategori için de incelenecektir.


Grafik 1 :  Yapılan Haber niteliklerinin gazetelere göre dağılımı:





2.3.2.     Haberin devamlılığı
Tablo-1: Haberin gündemde kalış süresi ve konumu:

10 subat
12 subat
12 subat
13 subat
14 subat
16 subat
17 subat
19 subat
20 subat
27 subat
28 subat
10 mart
13 mart
02 haziran
köşe yazısı
sabah


radikal

sabah
hürriyet, takvim
sabah
radikal
radikal

posta
radikal

haber
Habertürk

vatan
vatan

hürriyet








takvim
özel haber

vatan





takvim, sabah


milliyet





1.      Haberin yapıldığı süreden itibaren, gündemde ne kadar kaldığı, yapılan göndermelerin hangi konularla ilişkilendirildiği belirlenecek ve haber devamlılığının neye bağlı olduğu bulunmaya çalışılacaktır.           10 Şubat‘ta Sabah gazetesi’nin resmi internet sitesinde verilen bir link ile !!! ((kaldırılabilir internet gazeteciliğine gönderme yapmış oldum)‘sapık teklif olarak tanımlanan’ durum, aynı gün Sabah gazetesi’nde köşe yazısına konu oldu(http://net.sabah.com.tr/net/esra_erolun_programinda_sapik_teklif)
Toplamda, 10 Şubat-2 Haziran arasında 9 köşe yazısı ve 9 özel ve normal haber yapıldı.
İlk haberi takip eden günlerde, televizyon programlarına göndermelerde bulunan ‘magazin’ ve ‘medya’ klasmanında kabul edilen beş haber yapıldı. Bu haberlerden sadece bir tanesi, LGBTT sivil örgütü olan Lambdaİstanbul’la yapılan röportajdı. Artan eşcinsel cinayetleri ve homofobik saldırılar üzerine yapılan görüşmede, bu konuyla ilgili olarak bir sivil toplum örgütünün görüşü açıkça ilk ve tek defa ifade edildi. Yapılan diğer haberlerde program sunucusunun yorumlarına ve köşe yazarlarının tepkilerine yer verildiği görüldü. Haberin devamlılığını sağlayan iki önemli unsuru olduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi, haber sunucunun katıldığı televizyon programlarıdır.

Tablo -2 Televizyon programları ve köşe yazılarına gönderme yapan haberler
GAZETE
TARİH
KANAL
METİN
Hürriyet
14.02.2010
NTV
... Önceki gün NTV’ye konuk olan Esra Erol, konu hakkında merak edilenleri anlattı: Cinsel kimliklerini soracağız
“Yayından sonra hanımefendiyi tekrar aradım. Bana ‘Cinsel haklarıma saygı duyulmasını istiyorum’ dedi. Ben saygı duyuyorum. Devir değişti ama Türkiye bunları kaldırmaz. Homofobik olduğum yönünde protestolar yapıldı. Onlara da gün doğdu. Bu durumu reklam olarak kullanıyor olabilirler. Ama ben insanları cinsel kimlikleriyle değil, karakterleriyle değerlendiriyorum. Bu benim için tecrübe oldu. Bundan sonra daha dikkatli olacağız. Artık ekip arkadaşlarımız, katılımcıların cinsel kimliklerini soracak.”
Takvim
19.02.2010
Haber Türk
Yüksel Aytuğ'un hazırlayıp sunduğu 'Medyatik' programına konuk olan Esra Erol, Aytuğ'un sorularını yanıtladı. Evlilik arifesinde olan Erol, atv'de sunduğu 'Esra Erol'da Evlen Benimle' programından sonra evlilikten korkar hale geldiğini açıkladı…Öte yandan bir TV programında lezbiyen ilişki yaşadığı iddia edilen oyuncu Melike Güner de programa telefonla bağlanarak hukuki süreç başlattıklarını söyledi. Güner, "Programda konuşan hiç kimseyi tanımıyorum. Kendini savunmak zorunda kalmak beni çok rencide ediyor, savunmasız bir şekilde suçlanıyorum
Takvim
17.02.2010
Haber Türk
Esra Erol'la İzdivaç'ta yaşanan lezbiyen evlilik teklifini biliyor. Sevgili Yüksel Aytuğ'un köşesine taşıdığı ve medyada büyük ilgi gören teklifle ilgili yazı yazmayan kalmadı. İşin ilginç yanı sonunda kabak Esra Erol'un başına patladı. Neymiş efendim, Esra Erol 'Türkiye bunu kaldırmaz' demiş. Kaldırır mı ey sevgili okuyucu? Türkiye canlı yayında bir kadının diğer bir kadına evlilik teklifi yapmasını kaldırır mı? Vallahi bence de kaldırmaz.
Sabah
19.02.2010
Haber Türk

Erol geçen hafta programına bağlanan eşcinsel kadın olayıyla ilgili olarak da şu yorumu yaptı: "Benim, insanların cinsel tercihleri ile ilgili bir problemim yok. RTÜK tüm evlilik programlarını çok sıkı takip ediyor. Mümkün olduğunca dikkat etmeye çalışıyoruz ancak zaman zaman böyle durumların da önüne geçemiyorsunuz. En doğru tepkiyi verdiğimi düşünüyorum. Türk Medeni Kanunu ve yasalar, kadınla kadının, erkekle erkeğin evliliğini onaylamıyor, buna özendirici yayın yapmayı kesinlikle yasaklıyor. Orada yasal olmayan bir girişimi engellemek zorunda olduğum için telefon bağlantısını kestim. Cinsel tercihi farklı olan, birlikte çalıştığım, çok sevdiğim arkadaşlarım var. Bu başka bir şey. Ben insana insan olduğu için değer veririm."

Televizyon programlarına açıkça isim veren haberlerin dışında da, bazı haberler, bu programlarda söylenenleri yeni yapılmış açıklamalar olarak haber halinde ifade etmişlerdir. Bu noktadan yola çıkarak , haberin gündemde kalışının en önemli unsurlarından biri olarak, haberin öznesi olan sunucunun televizyon programlarına katılması olarak görebiliriz. Aslında yapılan yeni haberlerin yapılan televizyon programlarının haberleri olduğu gerçeğinin yanı sıra, konunun yeni açıklamalar ve ona bağlı yeni yorumlar getirdiğini de görmemiz mümkündür. Muhtemelen, televizyon programları ve onların da tanıtımlarının gerekliliği işin içine girmeseydi, söz konusu haberin değerlendirilirliği bu kadar da artmayacaktı. Ancak bu noktada, haberi değerli kılan etmenlerden biri olan, haber öznesinin ünlü olması işlemiştir. Sürerliğin artışında da televizyon programları rol oynamıştır.
Haberin sürerliğindeki bir diğer etkense, araştırmanın yapıldığı tarihler arasında kalan bir başka olaydir. 7 Mart 2010’da Devlet Bakanı S.Aliye Kavaf’ın ‘eşcinselliği bir hastalık olarak görüyorum,bence bir biyolojik bozukluktur.’ Açıklamasını yapması ile yükselen  antihomofobik tepkiler ve İstanbul’daki 8 Mart Dünya Kadınlar günü kutlamalarında yapılan lezbiyenlik vurguları ile pekişen gündem, konunun medyanın gündeminde kalmasına sebep olmuş ve yazılan yazılarda, geçmiş tarihli de olsa, göndermeler yapılmasına sağlamıştır.
Radikal: Banu Güven : 13.03.2010
‘Homofobi’yi tercih etmek’

 ‘’Bakan Kavaf bir açıklama yaptı ve Lambda İstanbul’un 2010 en homofobik ve transfobik olanlara verilen Hormonlu Domates Ödülleri’nde siyasetçi kategorisinde bence bütün rakiplerini geride bıraktı. TV- Magazin dalında, sunduğu evlilik programında güçlü bir çıkış yapan Esra Erol bile gölgede kaldı. Bunu 21. yüzyılda, aslında töre cinayeti olarak nitelendirebileceğimiz cinayetlere kurban gidebilen eşcinsellerin yaşadığı bir toplumda, ‘aileden sorumlu’ bir bakandan duymak sarsıcıydı: “Eşcinsellik bir hastalıktır, tedavi edilmelidir.”

Bakanın açıklaması ve onu takip eden günler genel bir başlık olarak homofobi’yi çağrıştırmaktadır. Yine bir haberin gündemde kalmasını ve değerlenmesini sağlayanbir başka unsur olarak, onun üzerine eklenen ve ilişkilendirilebilecek yeni haberlerin olması durumunun da doğduğunu görmekteyiz. Pek çok nedenle ortaya çıktıktan sonra büyüyen bu haberin eksik kalan kısmı ise, diğer cepheleridir. Uzun süre gündemde kalan konuda, yeni cepheler açılmamış ve bu konuda farklı kuruluşlarla görüşülmemiştir. Bazı haberlerde eşcinsellerin tepkilerinden bahsedildiği halde, bunlar açık ifadeler olarak ulusal basında yer almamıştır.Haberin ulusal basında kaldığı süre uzadığı ve haber gündemde kaldığı halde, yapılan açıklamalar ağırlıklı olarak  Esra Erol tarafından gelmiştir. 28 Şubat tarihli Milliyet gazetesindeki özel röportaj içinde yer alan cümleler dışında, sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki tepkilerine açık ifadeyle yer verilmemiştir.

2.3.3.  Köşe yazıları

Grafik -2  Köşe yazılarının gazetelere göre dağılımı

Konu ile ilgili toplamda, 10 köşe yazısı yazılmıştır. Bunlardan 4 tanesi Radikal gazetesinde 13 şubat,20 şubat, 27 şubat ve 13 Mart tarihlerinde yer almıştır. Radikal gazetesinde yer alan yazılarda, belirgin bir tepki bulunmaktadır. Esra Erol’un programdaki tavrına ve genel olarak homofobik tavırlara karşı bir içerik gözlenmektedir. Yine Kaan Sezyum’un ‘En şanssız C,4/C  ve’ ‘Taze Şeytan Çıktı’ , Pınar Öğünç’ün , ‘Gay’lık ve insanlık belirtileri’ ve Banu Güven’in, ‘Homofobi’yi tercih etmek’ köşe yazılarında gerçekleşen olaya ve yapılan açıklamalara karşı bir duruş bulunmaktadır. Burada bahsi geçen dört köşe yazısında da, haberin ardından yapılan televizyon programlarına gönderme yapılmamıştır.  Konuyla ilgili Esra Erol’a belirgin bir tepki veren diğer köşe yazarları ise, Hürriyet gazetesi’nden Melike Karakartal ve Sabah gazetesinden Ayşe Özyılmazel’dir.
Tarafsız kalan köşe yazarı, 10 Mart’ta 'Posta gazetesinde Mesut Yar, ‘Güven Üstüne kurulan öyküye bakar mısınız’ da ‘Bugünlerde çeşitli izleyici gruplarının tepkisini toplayan Esra,bir insan olarak hepsinin üstünü örtüverdi böylece. ’demekle yetinmiştir.
Tekinalp,
‘Türkiye bunları kaldırmaz’ sözüne katılan ve Erol’u televizyoncu olarak ya da bireysel tepkisi adına, haklı bulduğunu ifade eden ve tavrını homofobik ya da kaba olarak yorumlamayan köşe yazarları ise, Hıncal Uluç, Yüksel Aytuğ ve Nilgün K.Tahmaz’dır.


Tablo- 3 : KÖŞE YAZARLARININ YORUMLARI
OLUMSUZ ELEŞTİRİDE BULUNMAYAN KÖŞE YAZARLARI

1 Çifte Standardın Turşularına Gel
SABAH
19.02.2010
 Hıncal ULUÇ



…Geçen gün programa bir eşcinsel katılmış. 'Ben kendi cinsimden biriyle evlenmek istiyorum bana da birini bulun' demiş,Esra da ''Türkiye bunu kaldırmaz'' deyip telefonu kapatmış. Vay nasıl dermiş.. Kızın ne ayrımcılığı kaldı ne faşistliği..Oysa dediği doğru..Türkiye hem de bir aile izleme programında eşcinsel evlendirecek hoşgörü düzeyine geldi mi?

2
Esra Erol’a yüklenmeyn boşuna
TAKVİM

17.2.2010
Nilgün K.
TAHMAZ

…Esra Erol'la İzdivaç'ta yaşanan lezbiyen evlilik teklifini biliyor. Sevgili Yüksel Aytuğ'un köşesine taşıdığı ve medyada büyük ilgi gören teklifle ilgili yazı yazmayan kalmadı. İşin ilginç yanı sonunda kabak Esra Erol'un başına patladı. Neymiş efendim, Esra Erol 'Türkiye bunu kaldırmaz' demiş. Kaldırır mı ey sevgili okuyucu? Türkiya canlı yayında bir kadının diğer bir kadına evlilik teklifi yapmasını kaldırır mı? Vallahi bence de kaldırmaz.

3
  Bu da lezb-i izdivaç
SABAH
10.02.2010
Yüksel AYTUĞ


…Oradaki bayanlardan beni anlayacak biriyle evlenmek, beraber yaşamak istiyorum" deyince başta sunucu Esra Erol olmak üzere stüdyodaki herkes dondu, kaldı. Sunucu Erol, ilk şoku atlatır atlatmaz, "Haydi git başka programlara" diyerek, sesi yayından aldırdı ve kameraya dönüp, izleyicilerle dertleşmeye başladı. "Bu hanım şov yapmak istedi. Biz de buna istemeden alet olduk. Çeşit çeşit insan var. Kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor ama bu sadece şov amaçlı. İyi de Serdar Bey'i niye kullandı?" diyerek üzüntüsünü dile getirdi. Sinirlerine hakim olmakta güçlük çektiği gözlenen Erol konuşmasını şöyle sürdürdü: "İyi oldu be, renk geldi programa... Hep birlikte güldük, eğlendik. Aslında söyleyecek çok söz var ama terbiyem müsaade etmiyor... Ama ben o telefon numarasını bulurum. Arayan kişinin de canını yakarım..." Bu aralar canlı yayınları telefonla sabote etmek pek bir moda... Sanırım bu da "kafa bulmak isteyen" birinin benzer bir girişimiydi. Yoksa değil mi?.. Yoksa bir "ihtiyacın" tezahürü mü? İster misiniz bir yapımcı çıkıp lezbiyenler için ‘Lezb-i izdivaç’ programı ekrana sürsün?


OLUMSUZ ELEŞTİRİDE BULUNAN KÖŞE YAZARLARI

HÜRRİYET



17.02.2010

Melike KARAKARTAL
.. Esra Erol, canlı yayına bağlanarak program aracılığıyla bir kadınla evlenmek istediğini söyleyen kadın izleyiciyle “haydi başka kapıya” minvalinde bir tepki verdiği için eşcinsellerden büyük tepki almıştı. Daha sonra yaptığı açıklamada lezbiyen izleyicisi Eda şen’i yayından sonra tekrar aradığını ve konuştuğunu, şen’in “Cinsel kimliğime saygı duyulmasını istiyorum” dediğini söyledi.
Esra Erol cinsel kimliğe saygı duyuyormuş, devir değişmişmiş ancak Türkiye bunları kaldırmazmış.
Bu, Türkiye’de yaşayan ve popüler bir iş yapan herkesin darda kaldığı anda sarıldığı bir numaralı beyanat.
Türkiye, eşcinsel bir kadına, telefonu suratına kapatmadan, usturuplu bir biçimde konuşmayı kaldıramaz ama bir televizyon programı aracılığıyla evliliği kaldırır, öyle mi?
Türkiye son derece normal olan eşcinselliği kaldıramaz ama “televizyonda evlilik” gibi anormal bir durumu kaldırıyor öyle mi?
Esra Erol’un bu cümlesi “Türkiye 1.80’den daha uzun insanları kaldırmaz” kadar manasız geliyor kulağa.
SABAH

16.02.2010

AYŞE
ÖZYILMAZEL
.. Telefondaki kadın izleyici Amsterdam'da yaşadığını daha önce evlendiğini ama ayrıldığını, lezbiyen olduğunu ve kadın bir eş aradığını söyleyince Esra Erol'un gözleri hayretle açıldı. "Hımmm" çekti, 'Sen misin lezbiyen kadın, çık dışarı, kapa telefonu terbiyesiz' hesabı; "Siz başka programlara gidin" fırçasını çekip, telefonu kapattı. Sonra da şu talihsiz yorumu yaptı; "İşi gücü yok, fantezi dünyasını renklendiriyor..." Ortalık karıştı tabii. Stüdyo ahalisi Amsterdam'daki lezbiyen kadını kınadı, gözler devrildi, dudaklar yandan yandan kıvrıldı, bu kadar da rezillik, genişlik olmazdı. Tövbe tövbeydi. Akabinde lezbiyenler ve homoseksüeller ayaklandı, Esra Erol'u protesto ettiler. Daha sonra Esra Erol şu açıklamaya sığındı; "Devir değişti ama Türkiye bunu kaldırmaz!
RADİKAL
27.2.2010
Pınar ÖĞÜNÇ
…Önce Esra Erol’un telefonu çaldı. Orada bulunan herkes gibi, aylardır, yıllardır telefonla bağlanan diğerleri gibi evlenmeye hevesli genç bir kadın; 24 yaşında... Amsterdam’da bir yıl süren bir evlilik yapmış, yürümeyince Türkiye’ye dönmüş. Şimdi de hayatını birleştirecek bir kadın arıyor...
Şaşırmış olabilir, fakat hayatta bazen şaşkınlık ve panik anları, sakinken daha kolay gizlenebilen en şahsi teferruatı gösteren turnusol kâğıtları gibidir. Kaldı ki, afallama anında racon keserek ‘Haydi başka kapıya...’ çeken Esra Erol, vaka üzerine daha sonra konuşurken, kaş yapayım derken çok göz de çıkardı. ‘Türkiye bunu kaldıramaz’, ‘Benim üzerimden reklam yapıyorlar’ falan filan... Neyin reklamı? Eşcinsellik anonim şirket mi, kobi mi, marka bilinirliği peşinde koşsun!
RADİKAL
13.03.2010
Banu GÜVEN
Hormonlu domates ödülleri'nde siyasetçi kategorisinde bence bütün rakiplerini geride bıraktı.TV-Magazin dalında sunduğu evlilik programında güçlü bir çıkış yapan Esra Erol bile gölgede kaldı.
RADİKAL
20.02.2010
Kaan Sezyum
Daha geçen hafta ayrımcılık yaptığı için Esra Erol’a isyan etmiştim, bir bayan için bir bayan arayıp evlenme talebinde bulunduğunda Esra Hanım’ın nasıl isyan ettiğini yazmıştım
RADİKAL
13.02.2010
Kaan SEZYUM
…Şu sıralar ev kadınlarının ve işsizlerin favori salaklıklarından olan ‘TV üzerinden insan çiftleştirme’ programlarının şahı-kralı ‘Esra Erol’la İzdivaç’ta geçen hafta Esra Erol’un ve Türk toplumunun köküne kibrit suyu sıkacak bir olay yaşandı. Türkiye bu kadarına hazır mıydı? Programa evlenme umuduyla gelmiş kadınlardan birine kadın bir talip çıktı. Neeee, kadın kadına düğünlerde dans edilen bir ülkede hem de! Tabii ki ülkemizin yetiştirdiği en büyük değerlerden olan sunucu Esra Erol, ilk şoku atlatır atlatmaz, “Haydi git başka programlara...” diyerek bu izdivaç gönüllüsünü yayından aldırdı ve kameraya dönüp izleyicilerle dertleşmeye başladı. Çünkü Esra Hanım’ın izleyicilerden başka kimi vardı ki!?
Esra Hanım’ın kazandığı para umurumda değil ama ayda güzel sakalını götürüyordur. Allah daha çok versin. Hem o kadar insanı mutlu et, hem de bu işten kamyon yüküyle para kazanma, olmaz. Tabii ki kazanacak... Kazanacak da insanların tercihlerini yargılayarak mı kazanacak? İşte hayat böyle ikiyüzlü. Ekranlarda popüler eşcinselleri baş tacı ederken, vatandaş eşcinselliğe meylederse Esra Hanım ilacı-şapı basıyor hemen... “Bu hanım şov yapmak istedi. Biz de buna istemeden alet olduk. Çeşit çeşit insan var. Kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor ama bu sadece şov amaçlı” diyerek üzüntüsünü dile getirdi(Evet gerçekten de kimsenin cinsel tercihi sizi ilgilendirmiyor Esra Erol, siz bildiğinizi yapmaya devam edin.)
Erol konuşmasını şöyle sürdürdü, bir de arada dayanamayıp gaza geldi, sinire kesti: “İyi oldu be, renk geldi programa... Hep birlikte güldük, eğlendik. Aslında söyleyecek çok söz var ama terbiyem müsaade etmiyor... Ama ben o telefon numarasını bulurum. Arayan kişinin de canını yakarım...”
Bu aralar canlı yayınları telefonla sabote etmek pek bir moda... Sanırım bu da ‘kafa bulmak isteyen’ birinin  girişimiydi... Sayın Esra Hanım, siz yıllardır hepimizle olmasa da halkın birtakımıyla sabahtan akşama kafa buluyorsunuz zaten. Diyelim ki o insan kafa bulmak değil de gerçekten eş bulmak için aradıysa sizin o mükemmel programınızı, o insan sizin hakaretleriniz karşısında bunalıma girdiğinde kim sorumlu olacak? Siz nasıl olsa iki gün sonra başka insanlarla kafa bulmaya devam edeceksiniz. Sunduğunuz zavallı program neden sadece heteroseksüellere hizmet etmeye yemin etmiş durumda? Yani ekrandan insanları evlensinler, birlikte olsunlar diye birbirlerine pazarlarken (Şöyle evi var, böyle arabası var, şu işi yapıyor, şurada oturuyor diye tanıtmak da pazarlamak değil mi?) hiçbir sorun yok da, bir kadınla birlikte yaşama talebini bir kadından duymak mı sizi bozuyor? Siz bozulmadınız mı zaten? Arayan kişinin canını neden yakmak istiyorsunuz? Zaten belki de onu aşağılayarak canını yakmadınız mı? Programdan sonra büyük ihtimalle şoförünüzün kullandığı aracınıza binip evinize gideceksiniz, evinizde de insanlardan nefret ederek mi yatağınıza yatacaksınız?
Siz hiç bozulmadınız mı, onu merak ediyorum. İnsanlar programınıza katıldığında onların suratına “Oha!” derken hiç bozulmadığınızı hissediyorum. Ara sıra ekrandan ağlamakla, kapı gıcırtısında dans etmekle, gerdan kırmakla, ne de programa konuk gelen çaresiz teyzelerden alınan alkışlarla o bozukluklar geçmeyecek, merak ediyorsanız ben söylerdim size. Programınız neden sadece heteroseksüellere hizmet etmeye yeminli? İstediğiniz reytingin kralı o reddettiğiniz yerlerde var. Zaten yerlerdeyiz, bari sürünmeyi doğru bilelim değil mi? Bu arada teşekkürler, müdahalede bulunmasaydınız Türkiye’deki herkes birden eşcinsel olacaktı. Bizi böyle bir illetten kurtardınız ya, mekânınız teyzelerin plastik koltuklarda sizi alkışladığı bir cennet sahnesi olsun.
Ya bu hafta çok eğlenceli şeyler vardı ama gündem birden değişti.

2.3.4. Haber Değerliliğini Destekleyen Kriterler

Haber değeri, Galtung ve Ruge’a göre değerlendirdiğimizde:
A)   Haberin güncelliği; Televizyon programları ile sağlanmıştır. Bunu, yapılan haberlerdeki, tv programlarına yapılan göndermelerden görmekteyiz.
B)    Olayın etki merkezinin genişliği ise, konu hakkında yorum yapan köşe yazarları ve sivil toplum örgütlerinin tepkileri ile genişlemiştir. Her ne kadar, ağırlık sivil örgütlerde olmasa da, pek çok haberde, gönderme yapılmıştır.
C)    Konunun anlaşılırlığı:Haberi yapılan konu, temelde bir canlı yayın bağlantısına dayalı olduğu için, karmaşıklaşmamış ve ele alınan her haberde, ortalama çok farklı cephelerden ifadeler, konuyu karmaşık hale getirmemiştir. Haberlerde de, köşe yazılarında da gerçekleşen konu basit biçimde ifade edilmiştir. Zira olayın kendisi karmaşık değildir.
D)   İzleyicilerce yakınlık ve anlamlılık bulunabilmesi: Bu başlıkta, haberin değerlenmesini destekleyen bir durum söz konusu değildir. Konuya duyarlılık gösteren okur kitlesi dışında, çoğul kitle ile özel bir yakınlık ve özdeşim kurulması durumu söz konusu değildir. Söz gelimi, haber tüm kitleyi ilgilendiren bir ekonomik olay ile ilgili değildir.Bu durum, tahmin ve talep edilirlik maddesi için de geçerlidir.
E)    Şaşırtıcılık: Haber, gerçekten de, izleyenleri ve katılımcıları çerçevesi dahilinde bakıldığında beklenmedik bir olaya dayalı ifadeleri içemektedir. Yapılan haberlerde, olayın şaşırtıcı olduğu ifade edilmiştir. Ancak haberde, normal algılanması gereken olayın önüne ,yapılan açıklamalar geçmiştir.Haber, olayın kendisi değil, beyanatların kendisi ve ona bağlı gelişmeler haline dönüşmüştür.
F)    Süreklilik: Haber sürekli değilse de,gündeme sık sık geri gelmesi ile, değerini pekiştirmiştir.
G)   Haberin kompozisyonu: Ele alınan haber ve köşe yazılarında, yazarların eşcinselliğe ve homofobiye olan tutumları belirtildiği ve Türkiye’nin buna hazır olup olmadığı konusundaki fikirlerini beyan etme fırsatı olduğu için, haber kompozisyonları önemli ve içerik tekrar okunmaya değer olarak algılanmıştır.
H)   Seçkinlere göndermeler: Araştırma süresinde yaptığı ‘talihsiz’ açıklama sebebiyle bakan A.Kavaf’a yapılan göndermeler vardır. Bu göndermeler de, homofobi etiketi ile E.Erol ile aynı çerçeve içinde bulunmaktadır.
İ)      Kişilere göndermeler: Televizyon programlarından birinde sadece lezbiyen olma ihtimali ortak noktası ile, adli bir vakanın içinde olan oyuncu da, konuyla ilgili olarak dahil edilmiştir. Eşcinsellik ile ilgili olarak
J)     Olumsuz’a göndermeler: Bu noktada, olumsuz’u kimin açısından ele alacağımız önemlidir. Ama bir ötekilemenin bulunduğu noktada, öteki olmak, olumsuz olmayı barındıran bir durumdur. Haliyle, homofobik olan veya olmakla suçlanan taraf da, cinsel yönelimi ve benliğini savunması sebebiyle, topluma, aile düzenine karşı olmak, çocukların sağlıklı ruhsal ve fiziksel gelişimine engel olmakla suçlanan taraf da, ‘olumsuz’ olarak tanımlanmaktadır ve her iki tarafa da gönderme yapılmaktadır. Haliyle savunma hakkı ve tartışma zemini doğmakta ve haber değeri artmaktadır.
 Burton’ da ise haber değeri kriterleri:
a)     Olumsuzluk: Toplumsal normlara aykırı bir gelişme olması sebebiyle, olumsuz olarak ele alınabilecek bir gelişme vardır. Buna ilaveten, kaba bir açıklama, Türkiye’nin kaldıramayacağı bazı şeylerin ifadesi, ve bu sözlere yanıt olan protesto ve anti homofobik yazarlardan tepkiler gelmiştir. Bu gelişmeler, bir haberin değerlendirilmesi için önemli kriterlerdir.
b)      Yakınlık: Okurların seyrettikleri ya da  gündemden takip ettikleri bir program sunucusuyla özdeşim kurması ve onun başına gelenleri izleyip okuması ve diğer boyutta, eşcinsellerin; kendilerine yapılan bu hakarete tepki vermeleri, sunucunun bu tepkiyi vermesindeki nedenleri takip etmeleri, kamuoyunun bu konudaki tavrını kendi bireylikerine yönelik algılamaları, haberin kitleye yakınlığını sağlar. Ancak bu tüm kitle için yorumlanamaz. Burada yorumladığımız ; psikolojik yakınlıktır. Kitlesel ilgiden farklı yorumlanmış, duygusal özdeşim kurma olarak değerlendirilmiştir.
c)      Popülerlik: Elbette haberin öznesinin, raytingi yüksek bir tv programının sunucusu olması, habere  ve onu takip eden açıklamarın yapıldığı programlara, olumlu etki etmiştir.
d)     Devamlılık: Çalışmanın devam ettiği süre boyunca yapılan eşcinsellikle ilgili siyasal açıklamalar, onlara yöneltilen tepkiler, sivil kuruluşların yapılan siyasal açıklamalara televizyonlardan verdiği tepkiler ile devamlılığı sağlanan bir yapı doğmuştur. Söz konusu haberin değer kazanması da, bir bakıma bu devamlılığın karşılıklı bir etkisidir. Homofobi ve eşcinselliğe karşı tutumlar süreç boyunca sergilendikçe, haberin devamlılığı artmış, ve devamlılık, devamlılığı sağlayan bir unsur olmuştur.
e)     Kişisellik içerik değerleri: İçinde , ünlü bir sunucunun yaşadığı canlı yayın bağlantısı yönetimi sorunu ve homofobik bir yaklaşım olarak yorumlanan tavrınına karşı yapılan protestolar ve verilen tepkiler gösterilebilr. Ayrıca bu konuda her iki cephede fikir beyan eden taraflar da, çatışmayı destekleterek , haber değerinin artmasına sebep olmuşlardır.Burton, 1995:137-


2.3.5. Gönderme ve sivil örgüt ifadesi
Konuda yapılan haber ve köşe yazıları ayrılmaksızın incelendiğinde toplam da , eşcinsellikten değil, eşcinsellerin tepkilerinden bahseden, yani sivil toplum kuruluşu olarak, ya da bireysel eşcinselliğin dışında kamusal bir tepki verildiğini yansıtan haberler incelenmiştir. Bunun sebebi, bireysel eşcinselliğin magazin malzemesi olarak değerlendirilmesidir. Bu konuda çok yakın bir örnek, konunun içine dahil olmuştur. Televizyon programlarından birine davet edilen bir oyuncu sadece ‘lezbiyenlik iddiası’ ortak paydası sebebiyle programa ve ardından yapılan haberlere dahil edilmiştir. Medyanın eşcinselliğe bakışını farklı açılardan değerlendirmek mümkündür ancak, burada gözlenen, eşcinsellikle ilgili haberler yapılırken, ‘onların’ tepkilerinden bahsederken, neredeyse hiçbir yerde onlar adına bir açıklama yapılmaması ve ulusal gazetelerin eşcinsel sivil kuruluşların tepkilerini ifade etmediği ancak varsayılan tepkilerden dolaylı olarak bahsettiğidir.

Ulusal basında bu konudaki haberler içinde, ‘eşcinsellerin tepkisi’ nden direkt ya da dolaylı olarak bahsedenler ise, haberlerin içinde,

A) 12.2.2010 Vatan Gazetesi: Esra Erol Lezbiyenleri kızdırdı:
‘Geçtiğimiz günlerde Esra Erol’un canlı yayınına katılan Amsterdam’da yaşayan bir Türk lezbiyenin kendisine eş araması çok konuşulmuştu.

Sunucu bu olaya tepki gösterip telefondaki kadına sert bir şekilde' haydi başka kapıya' demişti. Bu yaşananların ardından Esra Erol'a eşcinsellerden tepki yağmaya başladı. Bir çok eşcinsel sitesinden Erol'a protesto yazıları çıkmaya başladı’.
Vatan gazesi, yaptığı haberde, olayın her iki cephesine de eşit değerde mesafeli kalmıştır.  Erol’un da, eşcinsellerin de  bu olay karşısındaki tavırlarını belirten gazete, ne Erol’un kendi ifadesine ne de  sivil toplum kuruluşlarının ifadelerine yer vermeyen, kısa bir haber yapmıştır. Ancak haberin içeriğindeki eşit mesafe oldukça dikkate değerdir. Yapılan diğer gazete haberlerinde genelde eşcinsellerin ifadesi  Erol’un aktarımı ile gazetelere yansıtılmış olmasına rağmen, bu haberde durum farklıdır. Olaydaki her iki cephenin de eşit mesafeli yansıtıldığı bu haberin varlığı; ulusal basında, eşcinsel sitelerindeki protesto ve tepkilerin de yer bulabildiğini, sadece temsil bilinirliği olan sivil toplum kuruluşlarının yanısıra, eşcinsel kitle adına görüş bildiren bağımsız oluşumların  ve katılımcıların da ifadelerinin ulusal basına yansıtılabilmiş olduğunu göstermektedir.

B) 14.02.2010 Hürriyet Gazetesi: Türkiye bunları kaldırmaz
‘…..NTV’ye konuk olan Esra Erol, konu hakkında merak edilenleri anlattı: Cinsel kimliklerini soracağız…Televizyon programlarından birine gönderme yapan bu haberde,Homofobik olduğum yönünde protestolar yapıldı. Onlara da gün doğdu. Bu durumu reklam olarak kullanıyor olabilirler. Ama ben insanları cinsel kimlikleriyle değil, karakterleriyle değerlendiriyorum. Bu benim için tecrübe oldu. Bundan sonra daha dikkatli olacağız. Artık ekip arkadaşlarımız, katılımcıların cinsel kimliklerini soracak.’

Bu haber, bir televizyon programında yapılan konuşmaları yansıtmakla beraber, eşcinsellerin tepkisini içermektedir. Ancak söz konusu tepki, tepkiyi alan kişi tarafından ifade edilmektedir.
Ulusal basının, haberden yeterince uzun bir süre sonra  bir televizyon programında Esra Erol tarafından bile ifade edilen bu tepkinin hangi kişi ya da kuruluşlarca ne şekilde verildiğini gazete haberinde belirtmediği, sadece Erol’un bahsettiği, haksız gördüğü ve dolaylı olarak yansıtıldığı ve açıklanmasına gerek görülmediği diğer haberlerde de dikkati çekmektedir.
‘Bu olay, ünlü sunucunun eşcinsellerin tepkisini çekmesine neden oldu. Önceki gün NTV’ye konuk olan Esra Erol, konu hakkında merak edilenleri anlattı:’

C)16.2.2010 Sabah/Günaydın: Ayşe Özyılmazel Türkiye neyi kaldırmaz?
‘…..Akabinde lezbiyenler ve homoseksüeller ayaklandı, Esra Erol'u protesto ettiler. Daha sonra Esra Erol şu açıklamaya sığındı; "Devir değişti ama Türkiye bunu kaldırmaz!’
Bir köşe yazısından alınan paragrafta, ‘lezbiyenler ve homoseksüeller ayaklandı.’ İfadesi kullanılmaktadır. Erol’un tavrının eleştirildiği köşe yazısında, ‘ayaklanan’ kitlenin ifadesi yer almadığı gibi, açıkça kim oldukları da belirtilmemiştir. Lezbiyenler, homoseksüellerden ayrı ifade edilmiştir ki, lezbiyenler de, eşcinsel kitleye dahildir. Burada ‘eşcinseller ve lezbiyenler’ sözleri ile muhtemelen, lgbtt sivil kuruluşlar ve ayrı olarak lezbiyen sivil kuruluşların tepkileri ima ediliyor olabilir. Ancak bu ifadeyi, bireysel olarak homoseksüel insanların tepkilerinden ayırabilmek mümkün değildir. Ayrıca, ayaklanmak eylemi ile ifade edilecek kadar ciddi bir tepki söz konusu ise, bunun neden bildiri, rapor, özet, alıntı gibi bilgilendirici bir  şeklinde ifade edilmediği de anlaşılamamaktadır. Söz konusu ‘ayaklanma’ ya ciddiye alınmamış, ya da ayaklanma değil, eşcinsellerin sivil tepkilerinin onların sözcüsü olunmuş gibi görünmek adına abartılmasıdır. Önemsenen ve korunan eşcinsellerin ayaklandığının ifade edildiği bu köşe yazısını takip eden haberler ve köşe yazılarında, bir başka ‘ayaklanma’ ifadesi görülmemektedir.

D)16.2.2010 Milliyet Gazetesi: İki ayda beş eşcinsel öldürüldü,korkuyoruz.
…Lambdaİstanbul’u temsilcileri ile yapılan röportajda, konuyla ilgili ifadeler, LGBTT sivil toplum örgütlerinin sözlü ifadesini içermektedir. Yapılan tüm haber ve yorumlar içinde tek açık söylem burada bildirilmektedir. Röportajın gerekçesi her ne kadar bu konu olmasa da, bahsedilen ‘tepki’ nin sahibinin ulusal basında gerçek anlamda yer alması oldukça önemlidir.

E) 2.6.2010 Vatan Gazetesi: Hormonlu Domates kimin?
(HABER TEKRAR OKUNACAK)
….Hormonlu Domates' ödülüne aday gösterildi. Hülya Avşar ise programında Ata Demirer'e "Gay misin, normal mi?" diye sorduğu ve bu soruyu sakız gibi uzattığı için..
Ayrıca, olaydaki tutumu homofobik ve kaba olarak yorumlayan köşe yazarlarının da, ‘eşcinsellerin tepkisi’ konusunda yeterince açıklayıcı olmadığı görü


SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER
Araştırma sonucunda, Türkiye ulusal basınını temsilen ele alınan gazetelerde, konu ile ilgili olarak ele alınan haberin, 10 Şubat’tan – 2 Haziran’a kadar gündeminde kaldığı; ağırlıklı olarak, Şubat- Mart aylarında yer tuttuğu tespit edilmiştir.
Eşcinsel bir kadının evlenme programına katılarak, kendisine eş bulunması talebine ve canlı yayında buna karşı verilen tepki üzerine kurulu haberlerin ‘homofobi’ ile ilişkilendirildiği ve gündemdeki diğer homofobi ile ilgili haberlerle bağlantılandırıldığı tespit edilmiştir.
Ayrıca haberin gündemde kalması konusunda, gazetelerdeki haberlerin ilişkilendirildiği diğer haberlere bakıldığında, yapılan televizyon programlarındaki açıklamaların konunun gündemde kalmasının sağlandığı ve olayın magazinsel boyutunun arttırılmış olduğu gözlenmiştir. Buna ek olarak, ilerleyen tarihlerde hükümetin, kadın ve aileden sorumlu devlet bakanı’nın; homoseksüelliğin bir hastalık olduğu yönündeki düşüncelerine dair yaptığı  açıklaması ile gündemde oluşan homofobi konusundaki tartışma zemini, bu haberi eşcinsel politik bir noktaya taşımıştır.
Söz konusu, eşcinsel içerikli bir haberin; ulusal basında hangi ciddiyet düzeyinde ele alınacağı ulusal basınımızda değişken olarak tespit edilmiştir. Homofobinin, bir siyasetçi söylemi sayesinde önemli bir sorun olarak ele alındığı;  ancak ciddi bir izleyici kitlesi olan bir televizyon programında kaba bir tavır içeren davranışla meydana gelmesini durumunda verilen tepkilerin daha çok söz konusu olay ve onu müteakip söylemlerle ilgili olduğu, görülmüştür. Çalışmanın giriş kısmındaki tartışmalarda ifade edildiği gibi, kitle iletişim ürünü olarak ele alınan haber ve köşe yazılarındaki ifadelerin, devrim niteliğinde olmadığı, var olan düzen içinde kaldığı görülmüştür. Ulusal politikaya uygun olarak, açık bir reddediş tavrı olmaması için, ulusal basının bir kısmı eşcinsel içerikli haberleri görmezden gelmeyi tercih etmiştir. Bir kısmı, homofobiyi sığ biçimde eleştirmiştir. Bir kısmı ise, sivil toplum kuruluşları ile röportaj yapmıştır. Bu noktadan hareketle, ulusal basında, eşcinsel kitleye karşı farklı tutumlara sahip gazeteler olduğunu ve sabit bir tavır olmadığını söyleyebiliriz ancak, yine de basının genel duruşu, tartışmalarda ifade edildiği gibi egemen iktidar söylemi istikametindedir.
Tartışmalarda sözü edilen köşe yazarları ise, homofobi üzerinde tartışma zemini yaratmak için çaba sarfetmiştir. Bu konuda ciddi bir sansür mekanizması olmadığını, varsa bile, işlemediğini görmekteyiz. Bu da basın özgürlüğünün sivil toplum kuruluşları konusunda nispeten daha yaşanabilir düzeyde olduğunu hissettirmektedir. Ayrıca, yapılan haberlerin bir kısmında eşcinsel tepkilerin dolaylı da olsa ifade edilebildiğin, sivil oluşumlarla röportaj yapılabildiğinin tespit edilmesi de, medyada bu konudaki geri duruşun bir dayanağı olmadığını göstermektedir.
Ayrıca, kamuoyunca homofobik olarak algılanan bu olayın, sivil toplum örgütlerince hızla yorumlandığı, gazetelerdeki ifadelerden anlaşılmıştır. Buradan hareketle, eşcinsel sivil toplum örgütlerinin tepki mekanizmalarının oldukça hızlı işlediğini anlamak mümkündür.
Yine, ulusal basın adına bakıldığında en önemli bulgulardan biri şudur ki; haber ya da köşe yazılarında, eşcinsellerin tepkilerinden bahsedilirken, tepkiyi veren sivil örgütlerin isimlerinin verilmediği ve tepkilerin izlendiği oluşum, forum ve benzeri alanlarda yapılan kullanıcı yorumlarının yansıtılmadığı, alıntı yapılmadığı ve bu tepkilerin direkt olarak yansıtılmadığı tespit edilmiştir. Araştırmanın amaçlarından biri olan, ulusal basında homofobik bir tutum olup olmadığı sorusunun yanıtı, yapılan homofobi’ tanımları içinde durmaktadır. Evet, Türk ulusal basını, homofobik bir tutum içindedir. Bazı gazeteler ve içlerindeki bazı köşe yazarlarının kişisel duyarlılıklar önemli olsa da, %42 özellikle, lgbt kitleler pek çok haber okuru tarafından  homofobik davranış olarak yorumlanan bir haberin, görmezden gelinmesi  için çok ciddi bir rakamdır. Bu olayı ‘homofobik davranış’ olarak yorumlamamak, özgür iradedir. Eşcinselliğe karşı bir politika izliyor olmak, homofobi değildir. Ancak görmezden gelme, ulusal basın adına; görmezden gelinemeyecek bir tutumdur. Olumsuz da olsa, habere yer verme oranı daha yüksek olmalıydı. Haberin önemsiz olarak algılanması ve ‘görünmez’ olmasının sağlanmaya çalışılması ,araştırmayı, ulusal basının homofobik olduğu sonucuna çıkarmaktadır.
Öneriler ise, ulusal basında, eşcinsellik içerikli haberlerin yer alma yüzdesinin daha yüksek olması gerekmektedir. Eğer bir haber, ulusal basının en yüksek tirajlı gazetelerde yer almaya değer bulunuyorsa, diğer gazetelerin bu konuya duyarsız kalması oldukça anlamsızdır. Bu vakada, belirli bir televizyon kanalında gerçekleşen bir olay da olsa, kamuoyunun şahit olduğu ve sivil toplum kuruluşlarının tepkilerinin söz konusu olan bir haberin, ulusal basında daha fazla yer alması gerekmekteydi. Bu örnekten hareketle, ulusal basının eşcinsellik içerikli haberlere karşı daha fazla duyarlı olması gerektiğini söyleyebiliriz.
Bir diğer öneri ise; sivil toplum örgütlerinin tepkilerinin ifade edildiği haberlerde, sivil oluşumların isimleri ya da oluşumlardan alınan, okunan, yorumlanan tepkilerin ifadeleri belirtilmelidir. Bu konularda sivil kuruluşların yapıcı tavırları olacağı ve beyanat vermekten imtina etmeyecekleri, ifade edilmektedir. Eşcinsel haklarını korumak, sadece onlara saygı duyuyoruz demekle değil, var olan örgütlü çalışmalarını yok saymamakla mümkündür. Ulusal basının, söylemde destek verdiği sivil toplum kuruluşlarının kendi ifadelerini kullanmalarına ve kendi kurumsal varlıklarını sergilemelerine daha fazla imkan vermeleri gerekmektedir.
Eşcinsellik içerikli haberlerin, ciddiye alınması ve magazinsel olarak algılanmamasını sağlamak için, her zaman pekiştireçlere ihtiyaç olmamalıdır. Eşcinsel politikalar, ve homofobi ile savaş, dünya çapında gerçekten ciddi bir meseledir. Bunun vehametinin anlaşılması için, konumunun ciddiyetinin bilincinde olmayan siyasetçi ve medya çalışanlarının gaflarını beklemek gerekmemektedir. Eşcinsellik, ünlü insanların bireysel eşcinselliklerinin, magazin ve eğlence konusu olarak ele alınmamalıdır. Homofobi, insanlık adına ciddi bir ayrımcılık tehlikesidir ve ulusal basın, bu konuya gerekli önemi doğru tavır ve ciddiyetle yaklaşmalıdır. Türkiye ulusal basını, eşcinsellik içerikli haberlere dünya çapındaki gelişmeleri de dahil ederek, daha fazla yer vermeli ve bu konuyu magazinsel değil, politik olarak ele almalıdır. Kanaat önderleri olan köşe yazarları da, homofobiyle savaş konusunda, eşcinselliği magazinselleştirmekten vazgeçmeli ve olumlu ya da olumsuz tutumlarıyla da olsa, kamuoyuna bu konuda daha fazla özgürce düşünme ve tartışma zemini yaratabilmelidir.
İÇİNDEKİLER:

Giriş                                                   2
Problem                                             2
Amaç
Önem                                                 4
Sınırlılıklar                                        5
Tanımlar                                            6
Varsayımlar                                      7
Literatür                                            8
Yöntem                                              15
Evren ve Örneklem                           15
Gönderme ve sivil örgüt ifadesi                 28

SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER                 31
EK:

Grafik 1 :  Yapılan Haber niteliklerinin gazetelere göre dağılımı:                 18

Tablo-1:  Haberin gündemde kalış süresi ve konumu:
Tablo -2 Televizyon programları ve köşe yazılarına gönderme yapan haberler        20
Grafik -2  Köşe yazılarının gazetelere göre dağılımı                                                     22
Tablo- 3 : KÖŞE YAZARLARININ YORUMLARI                                                                  23





3.         KAYNAKÇA

Aldoğan, Y(1981) ‘Günümüz Türk Basını II’,  A.Ü Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın ve Yayın Yüksek Okulu Yıllık 1979-1980, 1981
Aylan, G., Packart,V(2007) ‘Çaktırmadan İkna’ edt. Mediacat yayınları, İstanbul.
Balay,R (2004) ‘Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim’Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, yıl: 2004, cilt: 37, sayı: 2, 61-82
Benshoff, H.M, Griffin,S(2004) ‘America on film: Representing race, class, gender and sexuality at the movies’ Blackwell Publishing,
Bilgili, C. (2005)Medya(nın) Ekonomisi ve Medya Ürününe Etki Biçimleri’ 2005,(3):95-112
Bilgili, C. (2004) ‘Medya Sektöründe Çalışma İlişkileri Sorunları ve İletişim Hakkında Etkisi’ Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi,(1):69-85
Burton, G. (1995) ‘Görünenden Fazlası: Medya Analizlerine Giriş’. İstanbul, Alan Yayıncılık.
Bülbül R(2001) Haberin Anatomisi ve Temel Yaklaşımlar, Nobel Yayınları. Ankara.
 Geray, H. (2002) ‘İletişim ve Teknoloji-Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya Politikaları’, Ankara: Ütopya Yayınları.
Karaduman, M.& Karaduman S ‘Bilgi Toplumunun Oluşmasında Televizyon Haberlerinin Yeri Ve Önemine İlişkin Eleştirel Bir Bakış’ sf. 243-251 http://iibf.ogu.edu.tr/kongre/bildiriler/06-01.pdf
Althusser (1994) ‘İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları’. İletişim Yayınları,İstanbul.
Arslan,A. ‘Medyanın birey,toplum ve kültür üzerine etkileri’ Uluslar arası İnsan Bilimleri Dergisi, ISSN: 1303-5134
Arslan, B. , Koca, C(2006) ‘Kadın Sporcuların Yer Aldığı Günlük Gazete Haberlerinin Sunum Biçimine Dair Bir İnceleme’. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Spor Bilimleri Bölümü. 2006, 17, (1),1-10.
Cuilenburg v.J. ‘Medya ve Demokrasi’ medyanın sorumluluğu sf. 99-124
Çınarlı,İ (2004) ‘Döngü Uzmanları (Spin Doctors)Medyatik Yalan ve Kamu Manipülasyonu’ Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi 2004,(1):165-174
http://uvt.ulakbim.gov.tr/uvt/index.php?cwid=9&vtadi=TSOS&ano=95817_260b3ef17fe0140ffbbf77bd97bd5c1
Doğan, S. ,Doğan M. , Beştepe E. , Eker E(2008) ‘Eşcinsellik Tutum Ölçeği Geliştirilmesi, Geçerlilik ve Güvenilirlik Çalışması: Bir Ön Çalışma’ Anadolu Psikiyatri Dergisi 2008;9:84-90
Gezgin,S (2006) ‘Alman-Türk ilişkilerinde medyanın sorumluluğu’ Politik und Medien – die Verantwortung von Journalisten und Medienkonzernen, 5-6 November,2006, Antalya.
Gönenç,Ö (2007) ‘Küresel Dünyanın Yeni Sömürü Silahı’ İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi ,29 sf.79-91
Ercan, H (2005) ‘Türkiye’deki gazetelerdeki cinsellik’. Türk HIV AIDS Dergisi,2005; 8
(2), 61. ‘XIV.Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi sözel bildirisi, zenginleştirilmiş metni’ Geray, H(2002) ‘İletişim ve Teknoloji-Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya Politikaları’. Ankara: Ütopya Yayınları.
Eryılmaz,T(2005) ‘Medyanın dili,erkek dili’ Kaos GL,İki aylık dergi  Mart-Nisan sf: 11-14.
Göregenli, M(2002) ‘Gruplararası ilişki ideolojisi olarak homofobi’ Ayrımcılığın sosyalizasyonu Cullinan,Oregon University Ege Üni. Edebiyat Fak. Sosyal Psikoloji Anabilimdalı
Güngör,S (2001) ‘Althusser’de İdeoloji Kavramı’ Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Y.2001, c.6, s.2, s: 221-231
Güven,O(2009) ‘Hançerli hanım hikaye-i garibesinin modern eşcinselleri’. Milli Folklor yıl:21,sayı:83 sf:103-110
Göregenli,M (2005) ‘Gruplararası ilişki ideolojisi olarak homofobi’. Kaos GL, İki aylık dergi Mart-Nisan sf. 30-34
Işık, M(2005) ‘Medya ve demokrasi paradoksu: Medya yoluyla demokrasinin tehdit edilmesi’ Selçuk İletişim,3,4, 2005. sf. 114-121.
!!İnal,A() ‘Tarihsel gelişimi içinden gazetecilik etiğini yeniden düşünmek’ Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi. http://ilef.ankara.edu.tr/etik/wp-content/uploads/ayse-inal-tarihsel-gelisimi-icinden-gazetecilik-etigini-yeniden-dusunmek.pdf
Karaçor ,S(2006) ‘Propogandanın Halkla İlişkiler ve Reklama Göre Yapı, İşleyiş Açısından Farklılıkları’ İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2006,(27):85-96
Kepplinger, Hans Mathias (2003) “Etki Kavramının Sınırları”. Medya Etki Araştırmaların
Kılıç,D()Türk Basınında İran Nükleer Krizinin sunumu:Haberin çerçevelenmesi
Kolukırık, S(2009) ‘Mülteci ve Sığınmacı Olgusunun Medyadaki Görünümü: Medya Politiği Üzerine Bir Değerlendirme’. Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 2009. 8(1): 1-20
!!!!Mora, N(2008) ‘Medya ve Kültürel Kimlik’, Uluslar arası İnsan Bilimlerin Dergisi, 2008, no:1 -5,
Mora, N(2008) ‘Medya, toplum ve haber kaynağı olarak sembolik seçkinler’. Uluslar arası İnsan Bilimleri Dergisi, C:5, S:1, 2008
!!!!Mora,N(2008) ‘Üçüncü  Türk Toplumu’ .Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi cilt:5 sayı:2
Özdemir,A.A(2007) ‘Sosyal Ağ Özellikleri Bakış Açısıyla Sosyal Sermaye Ve Bilgi Yaratma İlişkisi : Akademisyenler Üzerinde Yapılan bir Alana Araştırması’ Basılmamış Doktora Tezi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Puolimatka,T(1999) ‘ Constructivism, Knowledge, Manipulation’.Philosophy of education 1999, University of Helsinki       http://ojs.ed.uiuc.edu/index.php/pes/article/viewFile/2063/758  02.May.2010 updated
Reiner,R. ‘Media-Made criminality: The representation of crime in the mass media’ Maruire-Chap11. 3-12-06 sf. :302-336
Saraç, L(2008)’ Sporda homofobi ölçeği:Türkçe’ye çevrilmesi ve Adaptasyonu’ Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe J. of Sport Sciences 2008, 19 (4), 238–249
Sözen, Edibe (1997), Medyatik Hafıza, İstanbul, Timaş Yayınları.
Seker, M (2005) ‘Yerel gazeteler ve Resmi ilan’. Selçuk İletişim, 4, 1, sf. 101-115
Şeker, T. B.(2004) ‘Türk Basınında Objektiflik: Fazilet Partisi’nin kapatılması Örneği’. Selçuk İletişim, 3,3, 2004, sf: 35-47
Şimşek, S(2009)‘Medya-Siyaset-İktidar Üçgeninde Medya Gerçeği’ Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi Temmuz 2009 sf. 124-143
Tekinalp,Ş (2008) ‘Postmodernist Dördüncü Kuvvet: Köşe Yazarları’ İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2008,(31):119-130
Tolun,O.E(2005), ‘İktidar,Masal,Reklam’. Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Journal of Arts and Sciences sayı:3/ Mayıs 2005 sayfa: 107-118
Tonta, Y(1999) ‘Bilgi Toplumu be Bilgi Teknolojisi’ Türk Kütüphaneciliği 13(4): 363-375 Aralık 1999
Uluyağcı C.,Yılmaz A. ‘Televizyon reklamlarında çocuğa ilişkin toplumsal cinsiyet rollerinin sunumu’

http://www.atv.com.tr.


Yorumlar