rüzgarla dans / dem bu demdir/ mutluluk / hayatın anlamı /

Hangi dile dökülürse dökülsün, ya da hangi dilden..
düşerek başlıyor raksı yaprağın rüzgarla.Bilinmezliğinde, güvenilmezliğinde, ne kadar süreceğinin belirsizliğinde
çıkaramadan tadını....Boğularak kaygıya, dağılarak başka rüzgarlardan, hep yarını, hep dünü düşünerek geçiyor. O daldaki eski renkleri...eski baharları, yazları özleyerek..
Bu danslar, süzülüşler, kendini fırlatışlar mavi-yeşil denizlere-derinlere, bilmeyişleri göze alışlar, körü körüne susuşlar, gecesiz gündüzsüz konuşmalar...
Kaç asırdır sevdiğimiz gece'yi, luna'yı...kaç çeşit zaman birimi yarattık kendi dilimizde..
çay zamanlarımız, muhabbet saatleri, dedikodu saatleri, yaz öğleden sonraları bira saatleri, kahve vakti, kuşluk vakti, tam vakti, kiraz vakti.. kimi zaman saatlerimiz oldu, kimi zaman demlerimiz.. aşktı, coşkuydu, oyundu, saklanmaydı, kaçıştı, yeniyi yaratıştı, eskiyi özleyişti, seçmeydi, seçilmeydi, kalmaydı, kaçmaydı, kaçmak ister gibi görünen ağır aksak adımlardı, ya da koşar adım görünen geri basan ayak izleriydi.. Demlerin kimi yolda, kimi seste..
Hep bir şekilde, dönemler oldu, oluyor, olacak.. tamamına ömür dediğimiz.. Belki bütününü düşününce daha büyük parçalara bölüyorz. çocukluk,gençlik, ihtiyarlık gibi.. ama bu sınıflandırmak gibi kelimeleri.. Yapısına göre, özel olup olmadıgına göre, görevlerine göre, cümle içinde yerlerıne gore, köklerine göre, menseilerine göre, anlamlarına göre, ses yapılarına göre, dil ailelerine göre, bitişkenliklerine göre ait oldukları ailelere göre.... Kelimelerde bahsedince, Julide Gülizar 'ın dediği gibi ,seslerini doldura doldura ,hakkını vererek anadilini konuşamıyorken, hayatımızı nasıl doldura doldura yaşayabiliriz ki.. Şöyle bir, 'merHaba' diyerek başladığımız günün ardından daha dolu gelmez miydi gün batımı....hakkı verilmiş bir selam, yardan haber getiren turnaların sesince, rengince,kanadınca gülümsetmez mi ruhu?
Gelelim dönemlere...Ajda'nız gelir, ya da damarınız tutar..üç gün, beş gün... flexi pass gibi, bir ay içinde on gün.. ama o döneme vurur damgasını o halet-i ruhiye. (Ruh hali demek yerine neden bunu dedim, bilemedim.İçimden geldi,Sayın Gülizar burası biraz kamusal biraz kişisel bir yazın alanı olduğundan, bir edebiyatçı ya da yazar sorumluluğu ile hareket etmiyorum. Ha, derseniz ki, anadilini konuşan her birey bu dile karşı sorumluluk sahibidir.. O vakit, derim ki dil de kültür de karşılıklı ilişki halinde olduğundan, düşüncemizin zihnimizdeki şekillenişi açısından bilişsel düzeyde içsesimize müdahale etmeyi gerekli bulmuyorum fikrimce nacizane. Özsavunma olarak..Adı geçince bir yargılanma hissettim ne sebeptense.. )

Bir zamandır, gelir geçer. Adını ne koyarsak koyalım. Aslolan geçiciliğidir. Zaman geçerken, güzel geçsin ister turistdeno. Yaşam madem ki nihayete erecek, mutlu olalım dem bu demse.
Kimi mutluluğu huzurda bulur, kimi başarının sosyal tatmininde, kimi maddi getirisinde, kimi salt ekonomik gücünde, kimi için para bir huzur sağlayıcı araçtır. Kimine göre statü satın alıcı araçtır bu açıdan amaçtır. Kimine göre emeğin karşılığı, kimine göre şansın göstergesidir var oluştan gelen, tanrı'ca kutsanmışlık,sevilmişlik nişanı olarak. Kimi mutluluğu bulmaya bile çalışmaz. Mutsuz olmayı amaç edinir. Mutluluğu yitirmek kaygısından, ona yaklaşsa bile sarılmaz. Kaybedersem korkusuyla her an mutluluğundan kaçar, kaçırdıkça da, ancak haklılığında avunur. Bazıları mutluluğu tüm sevdiklerinin yanında olmasında bulur.Onların mutsuzluklarını görmezden gelerek de olsa.Kimi hedeflerine ulaşmakta bulur.Sırasıyla mümkün ancak güç hedefler koyar kendine, ve başardıkça mutlu olur, yeni hedefleri de daha yükselir böylece. Hedonistçe bir mutluluk değil dediğim. İnsanca, onurla, gururla, vicdanla gelen..Her insanın kendine yakıştırdığı anlamdır kendi mutluluğu.
 O'nla mutlu olmak istiyorum...dersiniz.. bu onu mutlu etmeyi bir amaç olarak belirlemiş ve hırs edinmiş olduğunuz da olabilir. Hayatta şarkınızın, neyleyim köşkü,neyleyim sarayı, içinde salınan yar olmayınca..da olduğu anlamına gelebilir. Belki öylesine ihtiraslısınızdır ki, onu elde edene kadar istediğiniz, isteyeceğiniz hiçbir şeyi henüz gözünüz görmemektedir, ya da o olmaksızın bir mutluluğu hayal dahi edemiyorsunuzdur sadece. Nereden baktığınızla ilgilidir bu da, mutluluğunuz da, kim olduğunuz da...
Bazen rüzgarla dans ederiz. Kuru yapraklar gibi. Elbet biliriz düşecek bir yer bulunacağını bize yer küre üzerinde..Bir zaman için de olsa, durulacak olduğunu.. uzun zaman, kısa zaman...bilinmez.

Lakin, bilmeyiz bazen, bu dönemin usulunu. Bilmeyişi tevekkülle karşılamak gerek. Bilmem ki, sen gelecek misin bu dem geçtiğinde, bilmem beni bulacak mısın ben gibi coşkun.. Bilmem ki yarınlarımda bugünlerim gibi olur mu? Bilmem bu duruluşlar, bu kabullenişler başka biri mi yapar beni.Ya da yapmaz bunlar, ben kendim olur muyum kötü bir insan... Ya bir hırssa bu, ya huzur bulunmayacaksa? Ya mutluluğunu sürdüremezsem? Benden değil, senden olsun ayrılık yine. Ya o sarmanın tadı geçer giderse damağımdan? Boş yere olmaz yine de yaşamak, beklemek.. Bir tek an bile. Tek bir sarma için bile saatlerce emeğe değer bence. O yüzden sen de bilerek rakset rüzgarda yarının bilinmezliğini. Acı, keder... koy bir yana... Öyle ki artık hiç dokunmaz oldu gam kasavet bu suretten. Öyle ki, bir vazgeçiş salt oyalanışa sürüklemekte insanı...Sürüklenirken, dökülmekte ruhtan parçalar.. Elbet güneş acacaktır yine. Ama rüzgarla oynaşmaya alışırsak, bileceğiz her dem geçecektir... Öğreniriz o vakit hiç üzülmemeyi de. Derler işte o vakit, 'ne mutlu sana, aklın yok!'


Bu bir demdir gelir geçer, duyamazsın demedim mi.... Pir Sultan Abdal

Yorumlar