aşk ve periler,diş perisi, annelik ve aşk, anne olmak,

Aşk, perilere benzer. En çok diş perisini biliriz belki...
İnanırsınız, vardır... Gece gelmiştir, yanaklarınızda bir kızarıklıkla izi kalır, yastığın altından dişi almıştır, kanıt bırakır size. Ama görmezsiniz onu.Beklersiniz... Ama bekleyişin kendisidir o zaten.
Bir gün inanmazsanız, şüphe sizinle büyürse artık. Artık tüm süt dişleriniz çıktıktan sonra zaten inansanız da büyümekten başka seçeneğiniz kalmamıştır. Büyür ve onu görebilme umudunuzun olmadığını kanıksarsınız. Zaten aslında hiç olmadığını düşünürseniz, aşk sizi terkeder.. Sadece artık var olmadığını düşünürseniz, otuz yaşında bile dökebilirsiniz dişlerinizi. İş ki düşleriniz dökülmesin...
Aşk perilere benzer. Var ya da yok olduğu sizin inancınıza bağlıdır. Ve onlar sizin inanıp inanmadığınızı önemsemezler.Periler sadece peridir. Ne yaşadığınız, ne hissettiğiniz, o zamanı nasıl yaşadığınızı hiç bilmezler. Size sadece uğruna adanacak anlamla taçlandırılmış bir zaman armağan ederler. Sizin kendinizi aşka inandırışınızdır bu. 
Aşk perilere benzer...Sadece aşık olunmak için vardır.Sadece inanmak için.Sadece anlam bulmak için,yaşam akıp giderken zaten ister istemez hayatta kalmak için uğraşıp durduğunuz tüm meşgaleler ve çözdüğünüz tüm sorunların ardından, elinizde bir anlam kalmasını sağlarlar. İnanç armağan ederler. O yüzden sizi dinlemezler. Çünkü aşk, bir başka insanı severek kendine anlam bulmaktır. 


Annelere bakın; evlatlarının hayatlarının anlamı var oluş gerekçeleri olduğunu söylerler. Ama onlara yemek yaparken, 'gereken' yemeği yapar, onların yanında olmak yerine kendi olmaları 'gereken' yerde olur,onların çamaşırlarını yıkarken onlara bağırır,çocukları için çalışır,torunları için saklarlar, gelecekte onların iyiliği için doğru kararları almaya 'mecbur' ederler çocuklarını...
Anneler, kendilerini çocuklarına adayarak anlamlandırıyor hayatlarını. Çünkü, bir noktada basit memeli canlılar olarak tatmin düzeyimiz artıyor. Düzenli bir iş, bir tapu ve bir emekli maaşı daha yüksek yaşam standartları peşinden koşmamızı çok da gerekli yapmıyor. O zaman daha düşük standartlar ama güvenilir bir yaşam ve biraz tatmin edici bir sosyal statüde başka türde anlamlar arıyoruz. O anlamı çocuk yapmakta bulan kadınlar ise artık anlam arayışına son veriyor genelde. Yetki devri gibi, amaç devri gerçekleştiriyor. Bu kez herşeyi çocuğu için yapıyor. Temel ekonomik yeterliliklerini sağlamak, geleceğini güvenceye alabilmesini sağlamak, yuvasını kurmasını sağlamak gibi, belki ikinci defa yaşıyorlar bir başka birey üzerinden. Lakin, artık 'ben' demiyorlar pek. Anneliğin fedakarlık anlamına gelmesinden bahsetmiyorum .Ya da 3. dünya ülkesinde kadının kendi benliğinden vazgeçişi değil konu. Anne olunca,anlam bulma derdinden kurtuluyor kadınlar. Adanacak bir dava ediniyorlar.
Oysa aşk gibi bu da, inanmazsan yoktur..Adanacak hiçbirşey..Yaşamı uğruna harcayacak bir dava, sen inanmazsan yoktur anlam..Anneliği aşktan kutsal sayan şey şu ki, ilginç bir biçimde hiç vazgeçmiyorlar..Aşktan vazgeçiyor insan, aşk da tükeniyor.Ama annelerin yeni çocukları da olsa,onlarca da olsa hep annelik duygusu devam ediyor..
Bu durumda, kadın olmak büyük bir şans. Bunu değerlendirsen de, değerlendirmesen de...Ben, kendim olmayı tercih ediyorum. Benliğimden vazgeçecek kadar,hayata bakışımı değiştirecek başka birşey istemiyorum. Ama yine de, bu güzel bir şans.

Yorumlar