HECELERİN RENKLERİ

Bir sürü dünyaya açılan bir dolu kapı...
Seninle olmak, çelik kapı satan bir dükkanda kendini çizgi filmde hiçliğe açılan kapıların eşiklerinde durmak gibi.
Binlerce kelimenin içinden geçip, kilometrelerle ölçüp ilkokul ölçü birimlerinden uzaklaşamadan, aklımın içinde.. bir arpa boyu gidemeden aynı farsit dairenin 2pi-re karesi içinde... geometrik bir karmaşa içinde... özetle düşün düşün boktur işin bile demekten acizken düş'ün  iş olmasından kurtularak.Ya da iş'e düşmüş olmak halini yaşamadan.
En basit iteleme hali bile kaka'lamıyor düşümü üşümemizi.
Kaksın diyorum, kakalıyor.
Sabahları tuvalete çıkan insanın durumu sağlık belirtisiyken, bu istikrarlı durumun akıl sağlığına zarar olması, düzenli bir metabolizmanın, askeri bir doldur-boşalt yaşatması ve hayattaki tüm anlamları bir ilizyona dönüştürmesi daha sinir bozucu hatta, tam anlamıyla boktan bi mevzuu.
Midem bulanıyo kafamdaki karışıklıktan. Şık karılardan kaynaklandığını sanmıyorum. Kelimeler yapıyor bunu. Bölünüyorlar.. Amerika'nın gazına gelmiş Libyalılar, Irak'lılar gibi.. Bölünecek memleketlerin insanları gibi kelimeler zihnimde önce sesten ayrılıp sonra anlam ve bağlamdan kopuyorlar. Bu da yetmeden, yeni anlamlar üretip yersiz ve sebepsiz bağlamlar yaratmaya çalışıyor. Başka bişey düşünmeye çalışıyorken, baş-ka bölünüyor. başak tarlaları, burçak tarlasında gelin olmak diyor.. Eğdirme fesini, kahar giderim. Evini başına yıkr geçerim. Burada kalkmak değil, eğilen fesli başı kahmak var. İtip kakmak gibi, başa kakmak gibi düşürmek için itmek manasında. Düş yine geldi şimdi.. böyleişte.. Kayboluyorum sonra...
Şiirler vardı. Rimboudlar, Cemal Süreya ve Karac'oğlan dan iletmek istediklerim. Bu iletilere eklemek ve yormak, yordamak istediklerim ve yorulmak yolunda..

Bir yol var önümde. Gitmeklisinden, kalmaklı değil!
Bazı yerlere çıkacak. bazı semtlere, bazı duraklara, bazı dudaklara. Hayaller.. sanrılar ve unutuşlar arasında neyin gerçek olduğunu düşünmemin bile gerekmediği bir hızla unutarak saklanabileceğim yuvalar yarattım zihnimin içinde dehlizlerde. Sormuyoruz. Ne güzel. Çelişkiyi sevmezdim ve kendinden gerçekleri saklamasını insanın. Şimdi ya yalan söylemek bu, ya da kaçmak bilmediğim bişeyden.
Öyle kırdı ki kel kör kirpi kırk testiyi, su yolunda gidilmiyor artık.
Sana söylediğimi anlamayışına kızmam, cümlelerimi anlamamana da, anaforlarla anforaları karıştırmana da, duymamana da.. ama tüm bunları yok sayıp diyorsun ya sen ıslanmışsın yağmurdan diye bana. Benim deniz olduğumu görmüyorsun. Bilsen oturup ben kadar ağlayacaksın. Bunca çelişkili mantığına kızıyorum. Ve zihnimdeki tüm kapılardan karşıma çıkan hiçlik'in benim kendimde duramayışımın ismi oluşuna kızıyorum. Oysa cümlelerime başladığım sen değildin. Sen oyunu bozdun. Ben artık sadece masalım.
Uzun uzun ciddi patikaların ayaklarımı çektiği, sarmaşıkların rengimi sakladığı kısa öykülerin birleştiği ve mantığı olmayan, tek şartının da mutluluk olduğu bir masalım.İçinde sadece sen yoksun. Sen olunca hep mektup oluyor, hep amalar, hep açıklamalar ve hep aynı kırık cam sesi, dev bir dalga kıran gibi artık seni sevmek. Benim masallarımda henüz denize açılmıyor hecelerin renkleri.

Yorumlar