Var oluşun anlamı hakkında



Varoluşun amacı tarihin farkında olmaktan uzakta gerçekleşemez. Tarihin farkında olmak, tarihi bilmek değil, bilginin kümülatif olabileceği gibi, paradigmaların da kümülatif olabileceğinin farkında olmaktır. Yüce olan tarih , ya da eşsiz olduğunu zannettiğimiz mikro farklılıklarımız değil. Yüce olan, bu evrende bir zerre olduğumuz gerçeği ile yaşamak ve yaşamı anlamlandırmaya çalışırken bu bilinci yitirmeden mutlu olabilmektir. 
Sadece mutlu olmak için yaratılsaydık, ilk tepkimiz ağlamak olmazdı.
Sadece mutluluk insan için yeterli olsaydı, belki hiç göremeyeceğimiz yarınları düşünerek bugünleri yaşayamamak doğru olarak kabul edilemezdi. 
Sadece mutlu olmaya çalışmak derdi insanoğlu için yeterli olsaydı buna bir çözüm bulunurdu. 
Hayat, bir yoldur. Nereye varmaya çalıştığınız değil, nasıl yürüdüğünüzdür önemli olan. Nerede yürüdüğünüz değil, yolunuz üzerinde neleri farkettiğiniz, neleri seyrettiğiniz, kendi masalınızda hangi patikaları seçtiğinizdir. Tüm yolların en sonunda varacağı yer zaten aynı her canlı için. 


Einstein ;  tanrıyı anlamak çok zordur, esrarengizdir  ama kinci ve kötü değildir demiş. 


Hangi yolla bilinir tanrı, onu bile bilmiyoruz. Duyu organlarımızla bilmeye çalıştığımız dünyada ne kadar zavallıyız gerçeği anlamak konusunda.


Koskoca bir konuşmada duyduğumuz tek bir cümle, bir satırı algılayıp duyduğumuza inanabiliyoruz. Bir similasyonu gerçek sanabilecek kadar basit olduğumuz halde gözlerimize inanıyoruz. Oysa ne kolaydır balmumundan insan yapılması ve sesli yanıt otomasyonu için bir program yazmak. Bir bilgisayarı bile gerçek bir insan sanmamız bu kadar olasıyken, gözlerimize güvenebiliyoruz. Karanlıkta zihnimizin oynadığı oyunlardan bahsetmiyorum bile. Dokunduğumuz şey.. anlık varlıklar sadece fiziksel gerçekliklerden ibaret. Gerekçesini sorgulamasak da gerçekliğini algılayabiliriz soğuk ve sıcağın ama bozkırda yaz gecesini, kış güneşinden, muson yağmurunu, kırkikindilerden ayıramazsınız. Koku.. bak o güzeldir...Ama yeterince durmuyoruz üzerinde. Nesneleri kokularından tanıyabilmek gerekirdi. Yine de kavramları bilemiyor burnumuz. Mukoza yeterince geniş etki alanına yayılmıyor zihinde.


Bunlar bir yana, anlık gerçeklikten öteye gidemiyor aklımız. Dünyaya ve değerler felsefesine dalıp gidiyoruz bilgi denen donatıyla. Oysa değerler, kelimeler ve kavramlar... yaşamı anlamlandırmaya çalışırken kullandığımız araçlar sadece. Yaşamın gerçek anlamı olmak için çok yoksullar. 
Onur aşktan, güç huzurdan daha ulvi erdemler değillerdir. Görelilik de herkesin istediği değere istediği kadar önem vermesinden ibaret değildir.


Tanrı ile ilgili metinlerde pek çok kez bağışlayıcı olduğu söylenir.İnsanı yaratan Tanrı, kendisine dua etsin ve onu sevsin diye yaratılmıştır. Peki tanrıyı sevme ve ona şükretme amacının aracı olan dünya yaşantısı, nasıl evrenin temel amacı olabilir ki? öyle olsa tanrı neden bağışlayıcı olsun?
Şeytanla yapılan tartışmaya bir araçtır aynı zamandı insanın tanrıya şükretmesi. İblis, 'irade' sahibi olmakla meleklerden ayrılan bir tür olan insanı kendinden yüce görmeyi reddeder.  
Zira meleklerin günahsızlığına öykünsek de, insanı eşref-i mahlukat yapan, tercihleri doğrultusunda işlediği günahlarıdır.  Camiilerdeki yazıları okumayı çok severim. Okul yollarımın birinde yazardı, 'ateşine dayanabileceğin kadar günah işle' . Kur'an kelamı olsa gerek. Ama dinsel anlamda hayran kaldığım bir felsefe bu. Sana yol gösteren bir kitap veriyor. Evreni anlamak için bir kılavuz kitap. Bu çerçevede var ol ve yaşamını anlamlandır diye. Ancak günah olanları da açıkça söylüyor. Ama kendini sorgulamadan neden yaptığını bilmeden yapmaya devam edersen ayrı, bilerek yaparsan ayrı, farkında olmazsan ayrı değerlendirilebilir. Bu kısmını hesaplamak senin işin değil diyor. İlk emir oku ise, neden anlamamak için bu kadar çaba veriyor insanlar felsefeyi bilmiyorum hala. Birşey üzerine uzun süre düşünmeden yaşamak ilk emre dahi itaatsizlik değil mi? 
Var oluşun amacı üzerine düşünmek, insanı insan yapan düşünme ve irade kullanma erdemlerinin gereği, insanlığın ereğidir.


Gelelim bu amaca tekrar, iblis te, kibirle insanı daha yüce olarak kabul etmemekte. Bu çerçevede o irade'nin tanrıyı sevmesinde ve şükretmesinde engel olarak kullanabileceğini iddia ederek kovuluyor cennetten. İnsanın aklını çelmeye ve tanrıdan uzaklaştırmaya yemin ediyor. Bu esnada insanoğlu bu iddianın aracı oluyor. Yani tüm insanların varlığı, bir başka iddia için araç. Haliyle, insan yaşamı boyunca yaptığı tüm seçimlerin bedelini ödese dahi affediliyor çünkü söz konusu irade ile gelmiyor dünyaya. İradesi bu durumda, yargılanacağı bir şey olmuyor. Yani dayanamaz günah işlerim diye bir yere gitmeyen ve kendini günahtan koruyabilen insan, dünyaya gelirken böyle bir seçenekten mahrum kalıyor. Haliyle büyük yaratıcı, muhteşem bir adaletle, insanoğlunu affediyor en sonunda. 


Mitolojiye bakalım, insan olarak. Denizler tanrısı poseidon, yeraltı tanrısı hades ve tanrılar katının tanrısı ulu zeus, 3 kat üzerinde yönetiyor evreni. Lakin bunun da öncesi var.Tarihin yine tekerrür ettiğini anlatan..


''Korkuyordu Uranos'un mağrur
torunlarından biri
ölümsüzler arasında kral olacak diye.
Gaia ve Uranos bildirmişti ki ona
Ne kadar güçlüler güçlüsü de olsa
Kendi oğluna yenilmekti kaderi'''



Kaos'tan sonra ortaya çıkan Gaia yani dünya, önce gökyüzü yani Uranüs'ü doğurur. Sonra oğlu olan Uranüs artık kocası olur ve ondan, Titanlar'ı doğurur. Uranus, kendi çocukları doğar doğmaz, Gaia'nın bağrına gömer. Bu ağırlığı taşıyamayan anne-eş Yeryüzü, oğullarından biri olan Kronos- zaman' ile birlikte olur. Kronos, babasının tahtını ve karısını alır. Ancak aynı şey, Olympos tanrılarının babası olan Kronos'un başına, Zeus'un ''dünyaya gelmesi'' şeklinde gelecektir. Gaia Zeus'u, babasından saklamış ve İda dağında büyütmüştür. Zeus büyüdüğünde, Kronos'un yuttuğu tanrıları geri çıkarttırmış ve onu yeraltına atmıştır: 


Titanların savaşını da kazandıktan sonra Zeus  ve Olymposlu tanrılar evrene egemen olmuştur ancak kendi soyunu yok eden Zeusa kızan Prometeus'un yarattığı ve  ateşi de hediye ederek kendilerini korumalarını sağladığı ,Titanların küllerinden gelen insanoğlu da kendisini Olymposlu tanrılarla denk tutmaya başlamıştır.Ne küstahlık ama :?

Mitolojiyle yine çok dağıldık ama, insanın yaratılışı, semavi dinlerde de, yunan mitolojisinde de, başlangıçtan çok sonra gelişen ve başka öykülerin bir parçasıdır sadece. Ulusların kaderi de, tarihten bağımsız düşünülemeyeceği gibi, insan ırkının da var oluşu, var oluş tarihinden bağımsız düşünülemez. Bu sebepledir ki, insan kendi yarattığı kültür ve mitlerin içinde boğulmamalıdır.  

Titanların ve tanrıların isimleri ile onlardan doğan kavramların isimleri de varlık adına bir başka inceleme alanıdır. Eros ve Psyke nin hikayesindeki gibi- ki şimdi ondan bahsetmiyoruz.

İnsanoğlu, kendi öyküsünü bile sadece duyduğu ve bildiği kısımdan ibaret saymakta. Bu da, onu gerçeği göremeyeceği bir noktada mutlak bir cehaletin kölesi yapmakta malesef.
TURİST DENO, turistdeno, denizgonc, deniz gönç, turistgünlüğü
TURİST DENO,turistdeno, denizgonc, deniz gönç 

Yorumlar