Sükut-u derun...


Çınarlar coşkun değil henüz ve yağmurlar..
Bulutlar kendi gölgelerinden menkul, yüksüz yüksünmeksiz .. başıboş..
Havada bir 'öylesinelik' hakim..
Bir ipin ucu sarkıyor cok yükseklerden. Nereden başladığını bilen yok çünkü. Bir çocuk sanki dikiş kutusundan bulduğu makarayı salmış. Pencereden az sarkmış yaramaz dizleri üzerinde..
Biz ipin ucuna bakan bir kaç şaşkın  kedi gibiyiz. Yakalamamız gerektiğine dair varoluşsal reflekslerimiz var.
Nereden geldiği, neden olduğu bilinmeyen bir yolun ucunda, avcısını avlamaya çalışan şaşkınlar..
Sorgusuz, hesapsız..
O ipin ucundaki çocuğa varıp sevdirmek mi kendini , ipe dolanıp yumak olmak mı gaye? Hangi renkte olsun tüylerin senin? İpler hep maviye varıyor... Bilirsin çabuk unutturur gökyüzü ve denizler..
Bulutlarda  ivme yok, öylesine.. durmuş olmamak için esniyorlar semada..
Sahile varamamış ada sokakları gibi hava; iyiye niyetli lakin coşkusuz, tutuk ve umut yoksulu biraz.
Bir ip sarkıyor çok yükseklerden.. Ucunda ne var bilmiyorum. Bilmiyorum ben de en az kediler kadar. Yeşiller ve diğer tüm kediler kadar.
Aşağıdakiler bilmesede sarkıyor ip yukardan. Hafif hafif hareket ettirilince,çocuk kedileri oynatmak için arada bir ipi zıplatınca ... bu öylesinelik.. dayanılmaz oluyor.. Bulutlar yavaş, sokaklar dar, sözler sessiz geliyor.
Bir oyun olsun. Ucu nerede bilinmez bir ip. Tüm yeşil kedilerle birlikte gideceğiz biliyorum. Varlığımız yaramaz çocuklara armağan ve
biraz da bilinmezin ardına düşerken unutuvermeye armağan, yok olmak üzere olduğumuzu..