Ardına yaslanakoydu ol ağaç
Kısa yeşil bir ağaç durakoydu ardına yaslanıp. Ağaçları
gözsüz derler. Seni de öyle dedilerdi. Kimselerin göremediği onca çocuk gözyaşı nereden döküldü bilemedim. Kızarmasız
ve yutkunmasız bir rüzgarın kuru yaprakları taşıması kadar çıtırtısızdı
uğuldayışı nefesinin.
Büyüdün ve reçinelerin dolaşmaya başladı içinde artık. Belki bunu görmek için bakıyorlar sana. Gölgen de boyun kadar kısa, adımlarınsa küçük ama çok gürültülü. Yürüyen ama şimdi ardına yaşlanıp gelen fırtınayı anlamaya çalışan bir çocuk ağaçtın. Sana çocuk demek imkansız dediler. Oysa sen sadece tek bir dil bildin konuşmaya. Anlayıp da konuşamayandan yazıklı çok şey yok. Konuşuyor da anlamıyorlar bir çoğu.

Lütfen ağla, aksın reçinelerin hatalar yap ve coş ya da bırak
tam olarak sadece olduğu gibi kalsın her şey. Ama asla az fazlası olmasın.
Hiçbir fazla, az olduğunda güzel değildir. Yağmurun Muson gibi, ya da bahar
sonu sağanağı olsun ya da avucundan akan ter damlası sadece. Ama bardağın
dibindeki son yudum suyla sulama yeşillerini. Rengin solar, gölgen kısalır.
Sen ya bilmez gözlerle bak fırtınalara hiç
üşümemiş gibi yeşil cevizli yaprakların, ya da ver elini toprağa hiç değmemiş
günahlar bul reddederek tüm mevsimleri ismini dahi evvelden duymuş olduğun.