Birkaç gün sonrası...

Sudan serin dalgalar doğadan kopar gelir. Uzun yollar kıyılardan varmıyor güneşe. Ne geliyor beklenen ne bir düş duruyor büyüsüne sarılı. Rüyalar taşıyor, sırılsıklam günler gözler kupkuru. Uzak, yürekten de uzak pişman ve gerçeksiz düşler içre dalmış taşan bardaklardan olmuş bir nehir, ırmak.. Erken terleyen küçük avuç içlerinin tuzunda taşkın sular deniz. Rengi egesiz.




Öyle ki bir düşten ibarettir düşlerin gerçeği. Ne gelir, ne gelenin kabulu vardır, ne de yeri vardır akıp giden tonlarca sudan sonra. Bakışının yönünce;  batışı güneşin, doğu kıble başka artık. Öyle kibirsiz bir kabul ki, acısı dilini uyuşturan bir ucuz votka gibi..genzini ne kadar yakacağını henüz bilemediğin. Karlı dağların pırıl pırıl sularında kana kana içmek gibi barış içinde huzurunu izlemek. Uyuşmuş, kanamadığın- kanamadığın… ve ısındıkça yavaş yavaş acı.. ısındıkça.. hücre hücre canlandıkça ölür gibi yaşama dönmek..

Çok çok gerilerden gelen…idrak..darlık..

Akıl öyle terk eder ki düşüncenin tam ortasında.. Salt olmazlarda gezerken, unutmak zorunda olmayışı okşarken akılda. Öyle bir anda saatler akıvermiş görmek.. Gözler önünde bir oraya bir buraya dolaştırmak, gezdirmek dünya içinde. Yokluğunu bezemek olmazın içindeki düşle. Düşe düşmek olsa gerek. Bir su sesinde ayılmak.. “su akar, yatağını bulur” da sel de alır götürür ne varsa .. Zamanı dolar da coşar, taşar mecralarından..
Hiç mi bitmez, kuruya kuruya, kırk çeşit yosundan alıp boyayıp kendini kokusunu hiç mi bitmez..Bir mevsim tam kurudu sanırsın da yeniden mi coşar coşar durur  durmadan.. Ne içilir, ne arındırır tini teni,ne seyri dinlendirir gözü ne sesi bir baki sadadır şu gök kubbede…

Kurusa da, tükenmez mi? Bitti sansan da gözlerin açıkken bile mi sürer gündüz düşleri…
Kaçsan da kaçırsan da birkaç günle, rüyalardan kaçsan da, uyanıştan sakınsan da, ansızın aklının içini esir alır da yerli yersiz! Yine mi girer benliğine, günü.. Tam senin olduğu kutlu günlerde mi körü körüne inadına kör eder gözünün aydınlığını..