Yıldız tozunu silerken...

Gece sihirdir,dökülür yıldız tozları parmaklarından. Bulaşır saçılır ya sağa sola. Hani gün ağarmaya yakın,  en  olmadık yerlerde            -güzelce-          uzanmış  pis kediler görürsün sevimsiz...Gecenin kirini emmiş bakışları olur bazılarının. Geçkin gözleri ve geçmiş isimleri olur. Bir anda yeni doğan günden soğursun... 
Gece parmaklarında öyle güzel akan mazinin, gerçeği böyle sevilmez ruhsuz bir kabarık esrik tutuk tüy öbeği olduğunu görmeksoğutur içini. Bir utanma hasıl olur, parmaklarından saç diplerine kadar.

Hiç güzelce gelmez o sabah. Öylesine sıradan bir yabancı ki kilitler ardında bildik tanıdık ve bıktık sözlerde. Yankıları çığlıklı ayazlı yavan...Hiç sevmeyeceğin bir laciverti vardır gecenin...İşte öyle bir yabancılık artık..Yıldız tozları dökülse de, yakamozlar bezense de farketmez. Gözün kapalı olduğundan değil ya da sebebi gözlerinin gecenin hasretiyle kör olması değil...Sevilmez gecenin bu kadar lacivert saatleri. Güneşten bunca karanlık iklimi günün.. Ruhun en yabancıladığı, üşüdüğü, ölüm gibi varlığını unuttuğu demdir. 
Dirilişiyse utançla, ayazla, mide ağrısı ve parmak uçlarında tiksintiye benzer bir kaşınmayla gelir. 
O acı sandığın, ayılışında hezeyandan.. Arınmak istemekdir rukadından ...
Diana olsam, çeşme vermem Arethusa'ya akan suya güzelce