Y kuşağının savunması

Fransa’da Charlie Hebdo’ya yapılan saldırının islami terör örgütlerince üstlenilmesi üzerine pek çok akıllıca ve sağduyulu tespitin yapılmasına vesile oldu.


Bu tespitler içinde; penguen, uykusuz, leman gibi Türkiye mizah dergilerine de gözdağı veren kan üzerinden politika yapan ilkel söylemler de yer aldı.Mizahın ne işe yaradığını anlatmaya çalıştığımız insanlar, hukuku gereksiz görüyor. Bunun üzerinde yorulmayacağım. Burada esas konu, büyük resmi doğru görebilmek çünkü.

Yakın zamanda Almanya’da bir camiinin yakılması ve oradaki Müslüman nüfusun tahrik edilmesini izledik. Onu müteakip yürüyüşler ve ona karşıt gösteriler oldu. Bu tip ayrışmaların ülke dinamiklerini olumsuz etkileyeceğini ve terör suçlarını besleyeceğini bilen yöneticiler konuyu ılıman şekilde çözmeye çalışıyor ancak her hamleleri ya da sessizlikleri yeni hareketlere yol açıyor. Almanya’da yaşanan bu olayların ardından yıllardır ciddi bir terör saldırısı yaşanmanayan Paris’te Charlie Hebdo saldırısı, islami hassasiyetlere duyarsızlık nedeniyle gerçekleştirilen bir cezalandırma olarak değerlendiriliyor. Karikatürler yıllardır var. İslam peygamberinin hicvedildiği karikatürler de ilk defa şimdi çizilmedi. Bu duyarlılık, İSİD tarafından müslüman kadınlara tecavüz edilirken de gösterilmedi.Bu duyarlılık müslümanlığı meslek etiğinin çok daha önünde yer alan gazeteciler göz altına alınırken de gösterilmedi. Bu duyarlılık, 11 Eylül’den sonra ABD’de yaşayan müslüman nüfusun yaşadığı ayrımcılık, yoksulluk, eğitimsizlik ve kültürel ihtiyaçları için de gösterilmedi. Bu duyarlılık insanların ihtiyaçları olduğu için ya da incindikleri için gösterilmedi. Gösterilmeyecek.


Yarın büyük masalarda Türkiye’nin Suriye’ye savaş açması, hatta akabinde  Almanya, İngiltere, ABD, Fransa ve İtalya’nın “destek” olması hatta akabinde “ABD’nin demokrasi getirmesi” kararı alındığında bu savaşlarda ölecek olan insanlar için meşru gerekçeler lütfedilecek. İşte bu gerekçeler için tüm bu duyarlılıklar gösteriliyor. IŞID çok kısa sürede çok etkili oldu. Üstelik bölgesel değil, uluslararası bir örgüt. Bu süreci hızlandıracak ne varsa yapılıyor.Bu sefer din savaşı olarak çıkar belki. Nostradamus da öyle diyordu. Federasyon yapısıyla yeni bölgesel yönetimlerin de yolu açılacak. Bu belki Güneydoğu için beklenen bir durum. Ancak geri kalan bölgelerde, yerel yönetimlerdeki hukuksuz ve yetkilerini hazmedememiş yöneticiler top koşturacak. Mahallenizi bağımsız yaptığınızı düşünsenize, muhtemelen başına muhtar geçecektir :) Güneydoğu’da bir taraf terörle uğraşırken bir taraf bağımsızlık mücadelesi verdi. Ama esas konu şu ki,

Aslında tüm bunların yaşanacağını biliyordular. Bu kadar insan, zaman ve para sadece üretilmiş silahl için yaşandı. Şimdi Y kuşağına duyarsız ve bencil diyorlar..Askerlik yapmak istemeyenlere satılmış diyorlar.. Başından satılmış davalar için ölmeyi reddedenlere adi diyorlar. Adi ama sağ olmayı tercih eden yeni nesle, kaypak diyorlar. Önceki kuşaklar onuru için yaşıyordu çünkü iletişimin bu kadar hızlı olmadığı yıllarda inandıkları değerlerin sadece oyuncak olduğunu görene kadar çoktan yaşlanmış oluyorlardı.

Bir çok bölgeye AB ve ABD destekli muhimmat yerleştirildiğinde savaş kokusu almadık mı?Suriye’li mültecilerin Türkiye’de barındırılması için ödenen paralar, ülkesi üzerinde tüccarlık yapan hükümetin , batan geminin malları  dercesine asırlardır ört bas ettiğimiz doğal kaynaklarımızla ilgili araştırmalara başlaması ilginç değil mi? Tesisleri de kurup öyle teslim edeceğiz sanırım. Ve bu tesislerde kimlerin hisseleri olacak acaba? Yıllardır akraba, komşu ve dost olduğumuz ülkelerin düşman olduğuna inandırılmamız olası bir savaşa hazır olduklarını gösteriyor. Anayasa tartışılması, G-8 verileri paylaşılırken sigorta kesintisi, kürtaj ile ilgili bir spekülasyon, bir kadın cinayeti daha olması gibi. Nükleer santraller yapılmaya başlandı ve biz o sırada yürütme kararına rağmen ağaçları kesmesinler diye polislerin kanunu korumasını bekliyorduk.  Milyonlarca insan ölürken, gündem sadece bir silahlı çatışmayla meşgul edilebilyor. Atanamayan öğretmenler intihar ederken ya da intihar bombacısına müdahale ederken, halkın önemli olmadığını görmek gerek. Biz “3-5 şehit için meclisi kapatacak değiliz” diyecek kadar çalışkan ve gerçekten kendi hedefleri için çok hızla çalışması gereken insanların yönettiği bir ülkede yaşıyoruz.

Savaşta insanlar ölüyor. Öleceğiz. Savaş çıkmasını istiyorlarsa ölen insanların sayısı önemli, istemiyorlarsa teferruat olacak. Aynı araştırma projesinde çalışan 3 mühendisimiz meçhul şekilde kayboldu ve öldü. Hala nedenini bilen yok. İhmal nedenli trafik kazaları sürücü hatası olarak gösterilmeye devam ederken ve kadın cinayetleri artarken ve iş kazaları Türkiyeli olmanın “fıtratında var” derken, neden kimsenin görmediği, İHA bir uçağımızın düşürüldüğü söylendiğinde, uçağın içinde olup olmadığını bilmediğimiz personel için savaş açmak için gerekçe oluyor?Neden 35 asker şehit olduğunda sayılar eksiltiliyor ve haberlerde yer almıyor ama pazarlık yapmak fırsatını bulduğumuzda vatandaşlarımız önemli oluyor? Er geç çıkacak olan o savaşta, Türkiye’nin yıllardır Güneydoğu bölgesinde yaşanan terör sorunu da, anlamını bulacak. Çünkü ABD Güneydoğu ya demokrasi getirecek. Doğal kaynakların kullanım hakkını alacak. T.C ibaresinin azalması, ülkenin islami bir devlete dönüşmesi, “doğru” yerine “caiz” der hale gelmemiz de anlam kazanacak. Olası bir savaşın ardından yapılacak referandumla artık düşünmekten bıkmış, düşünmeye çalışmaktan yılmış insanlar herşeye evet diyecek. Medya tüm kanallardan başka renklerde boyalı ama tek yönlü  propaganda yapacak. Demokratik olarak demokrasiden vazgeçilecek.

Neden onurumuz ve saygınlığımızı temsil eden saray inşaa edilirken vatandaşlar asgari ücretle geçinmeye çalışıyor.Yok bizim prestijimiz. Biz artık aptal, cahil ve fakiriz.  Yoksul olduğumuz için aptallaşmadık. Aptallaşmak için yoksullaştırıldık. Aptallaştırılmak için yoruluyoruz. Aptal şeyleri izliyor ve düşünmüyoruz çünkü artık o kadar yorgun ve çaresiziz ki, sadece aptal olabiliyoruz.
İstanbul trafiği de çözülmüyor. Dert etmeyin. Çözülmeyecek. Çünkü günümüzü, gündemimizi en karlı şekilde meşgul ediyor. Birkaç tane metrobüs köprüsü hayatı kolaylaştırırdı. Hani 2 kişinin yanyana yürüyebileceği ve bastığın yer bir ayak genişliğinde olacak cinsinden. Belki bir yarımadada deniz yolları etkin kullanılabilirdi. Daha fazla sayıda iskeleyle ve düzenli seferlerle bu mümkün olurdu. Engelliler için gösterişli mobil uygulamalar değil ama, onların da içine girebileceği otobüsler, yürüyebilecekleri kaldırımlar, servisler mümkün olurdu. Bu uygulamalara çok kolay sponsor da bulunurdu.. Ama hayır bu trafik sorunu çözülmeyecek. Biz hergün 3 saat yolda, ve 1 saat sonrasında bu sorunu konuşacağız ama bu sorun çözülmeyecek. Trafik, futbol, diziler, seks, fetvalar, yemek tarifleri, iphone 31, indirimler, ev kredisi … bunlarla uğraşabiliyoruz sadece. Çünkü bu kadarına enerjimiz kalıyor.  Çünkü zaten biliyoruz, ne yaşarsak yaşayalım, değiştirmeyeceğiz. Öyle sanacağız. 40-90 arasındaki modern gelişmeymiş yalan olan. Biz zaten Osmanlıymışız, tebaaymışız, cahil ve kabaymışız. Zaten çıkarcı, aç, kendinden başkasını düşünemeyen hukuksuz, bilinçsiz öküzlermişiz zaten.. Yalan olan inandığımız medeniyetmiş.

Y KUŞAĞININ SAVUNMASI

Sonra Y kuşağı inançsız.. Ne olacaktı.. Atatürkçülerin Kemalist, ulusalcıların Faşist, Anayasacıların darbeci, hırsızın zengin, dolandırıcının girişimci, tarlanın plaza, dizinin politika, haberin magazin olduğu…. herşeyin bir başka şeye dönüştüğü bir dönemde bu ülkede yeni neslin neye inanmasını bekliyorsunuz?? İnanmak için bir sebep sunan var mı, inandıran?

Y kuşağı mı, bir de o var. Çocuğundan sıkılınca tableti ver oynasın; işin varsa, uğraşasın yoksimagesa, alışverişteysen, facebooktaysan ver tableti oynasın..Ama canın iyi ebeveyn olmak istediğinde çağır gelsin aile olalım..?? Ne güzel iş öyle?? Sen pijamanı giyip salonda mandalina yiyorsun diye mi o çocuk seninle sohbet etmeli? Öyle bir dünya yok.. Olmasın da.. Y olmayan kuşaklar, eskiden bir anda sadece bir yerde var olabiliyordu. Şimdi çocuk, aynı anda 10 sanal ortamda “var” olabiliyor. Sona sen isteyince gelip seni dinlemesini ve bunu sıkılmadan yapmasını bekliyorsun. Fiziksel birliktelik ve sohbet daha değerli olduğu için. Bunun daha değerli olduğunu o çocuk kendisi benimsemedikçe bu sadece bir yalandır. Sen diyorsun diye yapar. Ve sonra bu çocuk sürekli “ben söylüyorsam doğrudur” tavrından bıkar. O zaman işverenin pazartesi istediği dosyayı da acil olmadığını söyler,çocuk yapmak için evlenmesinin gerekli olmadığını da, para biriktirmenin bir işe yaramayacağını ve ailesiyle yaşamanın çok daha mantıklı ve elbette ekonomik olduğunu söyleyecektir. Hatta rasyonel olan herşeyi doğru kabul edecek ve internette bulduğu bilgiye güvenerek, deneyimi anlamsızlaştıracaktır.

Y kuşağından korkuyorlar. İt gibi titriyorlar.. Çünkü bir çoğunun bi halt bildiği yok. Y kuşağı en azından cehaletiyle yüzleştiğinde bu onun ilk gerçek deneyimi olacak. Başkasının cümlelerinin kullanmadıkları için atasözlerini unutuyorlar. Büyük ihtimalle pazarlamacılarn verdiği gazla, “gen y” olmayı dahilik zannediyorlar. Kendilerince doğuştan haklılar ve neyin doğru olduğunu herkesten iyi biliyorlar. “Açıklamaya tenezzül etmediklerinde, diğer nesillerden aldıkları tek şeyi “ben böyle olduğunu söylüyorsam doğrudur” cümlesini kullanıyorlar. Ama onlara hak vermezseniz, ya da dikkate almazsanız umursamıyorlar. Pek de fazla şeyi umursamıyorlar zaten. Sizin “hayatın anlamı” dediğiniz değerler onlar için anlamsız. Benimsemelerini sağlamadığınız hiç birşeye sahip çıkmalarını bekleyemezsiniz..Her nesil çatışmasında “biz daha iyiydik.. ” cümlesi değişmiyor. Ancak aradaki fark artık teknoloji.


Windowsla doğdu, Androidle büyüdü. Onun jelibonu, kitkatı, dondurması bile teknoloji.. Tüketiyor. Deli gibi… Bu kadar çok “şey” hangi neslin önüne akmış ki bu kadar zaman içinde.. Belki yazı bulunduğu ve matbaanın ilk yaygınlaştığı zamanlardaki keskin farklılıklara benziyordur. Bu çocuklar aynı anda Charlie Hedbo’nun haberini okuyor, cesaret edip yayımlayamadığınız karikatürlere bakıyor, bazıları uzun uzun analizlerini okuyor. Üretmiyorlar ya.. Pek de vakit kalmıyor zaten. Bunca şeyi anlamak, normalleştirmek, bir “dava” nın olmadığının farkına varmak fazla ağır olabilir. Tembeller evet, ama inanılacak birşey de kalmamış. Y kuşağı okumuyor ama görüyor. Yazıyı görerek anlayan bir nesil. Şekil ve şablonlardan içeriği anlayan bir nesil. Virüslü bir dosyayı anlamak için içeriği okumaya gerek yok. O yüzden Y kuşağı, şekline bakıyor, güvenirliğine bakıyor ve kategorize ediyor. Metni hiç okumadan.. Evet belki aptalca ama hızlı. Teknolojinin hızına yetişmeye çalışıyor. Belki biraz daha büyüdüklerinde daha duyarlı ya da daha küstah olacaklar. Bilen yok. Ama onlar ne olursa, doğru olan o olacak. Zaten dünyanın geleceği insanın elinden çoktan çıktı. Henüz yeni gezegenlere sürdürülebilir yerleşkeler kurulup “insanlar” buradan tamamen vazgeçmeden önce, “kalanlar” tüm kaynakları tüketilmiş dünyada işe yarayacak bir enerji zerresi kalmayıncaya dek  mutlu olmaya çalışsınlar.

Yoksa sen, Mars’a gidenleri gelir mi sandın? “insanlar” burada yaşayacak olsaydı, inan bana dünya yeşil ve sağlıklı kalırdı. Yoksa sen, ekranlar arasında yaptığın geçişleri bile bilmediklerini mi sandın? Onlar sana gözpınarlarından daha yakındılar. Ellerindeki kokuyu tanıyor, hangi ritmle ne hissettireceklerini biliyordular. Sen, onların ellerindeki bir tasmanın içine doğurttun başını. Herşeyi biliyorlar ve sen suçlanmadıysan henüz, onlar azımsadıkları içindir.