öğrenemeyen çocuklar ve gece kelebekleri

Çocukların dişleri düştüğünde, süt dişleridir ya hep .. ne olduğunu anlayamazlar ve  korkar ağlarlar... Bu ağlayış aslında acıdan değil, bedenlerinde ne olduğunu anlayamadıkları bir eksilmenin korkusudur..Nedenini, kalıcılığını, acı olup olmayacağını bilemez zaten, onu düşünmeyi de akıl edemez. Çocuk çünkü o.. O da öyle bi canlı hayatının o döneminde..

Bu çocuk;
yere düştüğünde de, ilk anda acıyı anlamaz.
Acısını anlamaz ve ağlamaz.. Yine ne olduğunu bilmediği birşey yaşamanın getirdiği kaygıyla bağırır. Ve belirsizliğin ardından gelen acı, hatta kan görüntüsü; çocuğu ağlatır. Artık ne olduğunu anlayamadığı durumların kötü şeyler getireceğini öğrenmeye başlar. Mesele onun öğrenmesi değil bugün, mesele çocukların ne şapşik şeyler olduğu da değil.. Diyorum ki, insan yavrusu, anlamıyor işte düştüğünü, bir organının eksildiğini.. Hala anlamıyor .. içinden bir ergen şu duyguyla maaalle arkadaşlarına sesleniyor: "olm yaz tatili geldi, erken kalkmicaz artık oley!...aaa.. ben sınıfta kalmıştım di mi amq!"

...Kelimeler geliyor.. Şiir olmuyor.. Şiir hala küs bana. Sanırım daha nelerin küs olduğunu ben de görmedim henüz. Belki yeni bir küslük göreceğim. Varlığında ve sulhunda herşeyin özgününü sunan bir güzelliğin yokluğunda belki hiç yaşanmamış bir Akdeniz içkisi tadılır. Acı değil sadece.. Ne yaşanır bilmem ama, özgün bir güzelliğin ardından yaşanan yokluk da mutlaka kendine has bir mevsim getirir..

Can yakan ve sokakta kalanları üşüten bir kar fırtınası gibi değil..Ortasında hala hırkayla gezilen bir Haziran kadar çaktırmadan, garip.. Hayallerinizin elinizden alındığı, umudunuzun kavuruc bir Ağustos'a koştuğu, Haziranı özlemenin sizi Hazirandan uzaklaştırdığı bir mevsime...

Gece kelebekleri görüyorum! Gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kalıyor ruhum. Fiziksel tepkilerde bir değişiklik yok, ilginç. İdrak gerçekleşmiyor zira..

Gece kelebelerine bakıyorum, geceye bakıyorum.Kelebeklik müessesesini düşünüyorum. Sana kanat takıyorum.. Boyuyorum.. Kelebekler diyor içim, küllerinden yeniden doğar mı? İçimde kıt bir çocuk var, sevmiyorum..
Gece kelebeğine bakıyorum.. Acaba onu yakalasam ve avucumda tutsam... men in black'teki gibi onu kurtarmaya gelir miydin dev bir kelebek olarak?
Bu fikri sevmiyorum.. Ne kelebek olmanı, ne birini kurtarmak için gelmeni.. Komedi filminde bile karaktersiz bir kötü adam olmayı da sevmiyorum. Kötü adam olmak için daha asil ince öfkeler gerek, ve en azından kelebeklerden başlamamak gerek dünyayı ele geçirmeye..
Kelebeğe bakıyorum.. Senin için sevmeye çalışıyorum.. Sensiz yapamıyorum. Seni tekrarlamak zor, biliyorum. Bazı ruhları taklit etmek zor değildir,bazılarını ise sadece anmak mümkündür. Senin duygunu sensiz katamıyorum geceye. Kelebeğe bakıyorum. Senin için onu koruyorum. Ya pencereyi açıyorum, ya ışığı kapatıyorum ya da gökgözlerimle ona bakmayı bırakıyorum..

Ama anlamıyorum hala.. Şiir yazamıyorum. Kelebekler, geceler.. bir şişe içinde yeni bir dünya yaratmaya çalışıyorum. Belki artık isminden iyice uzaklaşmış buzlu çayı yeterince gözden uzak saklarsam, içinde bir yaşam formu doğar ve tek hücreli canlılardan başlayarak tam anlamıyla "küllerinden doğar" bu kez yaşam.. deniyorum. Henüz kabarma olmadı, ama yüzey doku değiştirdi..

İnce ince bazı bazı.. kelimelerimden ayrılıyor o şımarık çocuk.. Bazı bazı yalnız kalıyor gözlerim,sözlerim... Aklım öyle güzel oyunlar oynuyor ki.. Daha yüzleşmedim, kabul etmedim bile.
Sustuk, çekildik, kabul ettik..o duruşumuzdur. Ama ruhumuz .. okula yazdırılmış bir çocuk gibi, bir saat daha bu sevgi dolu öğretmenlerle bu değişik yerde oyun oynadıkta sonra annemize geri döneceğimizi ve bu yabancılığı sevmediğimizi söyleyince bir daha oraya gitmeyeceğimize inanıyor. Oysa o ruh, düpedüz yatılı askeri liseye falan yazdırılmış, idrak yok!
 Duruş dik, onda falso yok.. Sokaklarda sebepsiz ve anlamsız yürürken, ayakizlerini bulmaya çalıştığım yerlerden imtina ediyorum.. Sanki gözlerimi dahi saklamalıyım gibi gözlerinin gölgesinden..

Daha düşünmedim.. daha oralara gelmedim. Demiştim, hep sonradan gelir aklım başıma diye..hep sonradan.. Gözlerine bir yabancı gibi bakmanın fikriyle bile tanışmadım daha.. İnsan hiç bilir mi bunu? Hele dili gerçeklerin farkına varmış konuşurken.. kulakları her bir cümlede biraz daha uzağa kaçmak isterken.. Gözleri ve ruhu insanın bu kadar ayrık bu kadar başka bir dünyada olur mu?

"Çocuk gözlü" diye şiirlerde geçerdi. Ben hiç çocuk bakmadım. İçimde bir tuhaflık..Cesaret her bedende aynı durmuyor, parfüm gibi..Gerçeği görüp öfke arar, yalan arar, kaçmaya sebep arar.. Ben aramadımsa, cesaretimden değil.. daha anlamadığımdan..
Hak yemeyelim, biraz da, bildim diyebilecek kadar değilse de, gördüm diyecek kadar nefesini bildiğim bir tayın mazeret eğerleriyle kirletilmeyecek kadar asaletine saygı duyduğumdan.

Öyle akıyor işte.. az akıllı olsa insan, doğru kullanır iki kelimelik ifade hakkını.. Az akıllı olsa, geri getiresi sözler, şiirler, şarkılar bulur. o çocukların ağlayan resimlerini koyar, kelebeklerle tehdit eder ne bileyim biraz ajite biraz neyi sevecekse onu.. Ben daha gittiğini bilmedim.Bilesim yok, aklım bildirmiyor. Öğretmesen keşke. Çok şey öğrettin, o kalsa keşke..Mesela; büyük laf söyleme ama lokma da yemeye kalma olmalı o atasözü.. boğazında kalıyor öyle. hem söyleyenin, hem İstanbul'un

Nasıl da azalıyor, nasıl da siliniyorum kim bilir..belki de gayet görünürdür.. bir şarkıyı çok geç anlamak gibi, bir yok oluşu da anlamamak mümkün. Belki artık hiç olmamışlığımda.. belki keşke
olmasalığımda.. Belki burada sayıklamaların yankısızlığnda..Maria, pencerede beni beklemedi belki de.. ya başkasına çay demlediyse..

Ama bir deniz bir denizden üryan kalır mı hiç?  Olmamalı gibi geliyor bana..

Yorumlar