Tuzlu fırça

Belki de zaman hiç de kısa değildir..Şiirin deniz kıyısındaki sesine bırakılmış ölümdür belki.
Aşk örgütlenmekti-r?
Yalnızlık mı paylaşılacak olan lolipoplarda? Yoksa yok mu onur duyacak bir yüreğimiz ilk açtığımız Haziran'da? Bilirsin, ölmek zor.





Ayakizlerine takılınca insanın aklı, ya kumsallara sürüyor kendini ya da parmak izlerini kokluyor suretlerde.. Göreceğimi bilsem, devekuşu gibi saklanırdım sanırım..Ama sabah güneşinin kabak çiçeklerini aradığı gibi soldurmaya, seni arıyorum. Bulası olduğum yer yerde kaybolasıyım..
Öyle, bi kutupsuz ki yokluğun.. Hiçbirşey bilmemeyi ilk kez öğreniyorum. Biraz aklın ermeye başladığında, anneannenle konuşup, onu tanımak gibi..Aslında ne kadar uzaktan baktığını kucağında yatarken görmek gibi.. Seni almaya değil, bilmeye aramak kelimeleri takip ederek -ve elbette bulamamak, belki yine vaktinde anlayamamak-  bir yanıyla denize ilk kez girmeye çalışan heyecanlı çocuk halimi anımsatıyor. Ama içinde mutluluğu yok bu heyecanın.. Bilakis biraz, genzine kaçan tuzlu suyu henüz yutamamış, ağzının üzerine yediği dalgaların acısını atamamış ve denizden bir yandan korkan ve bunu idrak edemeyen bir kaygı var.

Bilinmez birşey mi bu tuzlu su. Mavi deyorlar. Ben gümüş grisini biliyorum. Geceleri lacivert ve dahi siyah uykunu yıldızlara üflediysen eğer...Nereye varacağını bilemeyor insan. Yelkenlide de, kulaçlarında da..Kollarını kocaman kürekler yapıp bir kadırga gibi çeksen de bedenini ufka doğru; ya rüzgar, ya dalga, ya kafandaki düşünceler seni bir yere savuruyor.. Aslında, hiçbir "yer" olmadığı için içinde bu kadar belirsizlik hissettiriyor belki. Neresinde olduğunu gerçekte denizin, bilemiyorsun.

Kimi denizlerde dakikalarca yüzsen bile, ancak diz boyu uzaktasındır kıyısından. Kimi zaman kendini sulara saldığın yerdeki sandalı göremezsin bile bulunduğun  dalganın içinden.. Şöyleydiler, böyleydiler..

Nasıl bir bilmeyiştir bu içine sürüklendiğimiz.. Sanki.. desem, misalsiz. Bu dünyada biz ezbere alışkınız, sen bir ses vereceksin ki ben bir akor yapayım bağlamama.. Oysa kutupsuzluğun şarkıları başka başka özgürlükler istiyor belli ki. Sen renk vermeden ben tuvale dokunamıyorum. Fırça ıslak ama renksiz. Oysa içimden yağlı boya mitoloji tabloları yapmak geliyor, Hermes'i, Artemis'i,Demeter ve Artemis'i...Ama renksiz ve fazla tuzlu fırçalarım.

Her an bir yerde göreceğim gibi, her an hiçbirşey yapamayacağım gibi..Ne kadar yabancılık biçtiğini bilmiyorum bana terzinin. Sadece yırtılan gökyüzünü dikmiyorlar çünkü. Üryan olmayı, yabancılığı giymekten yeğ tutuyorum. Belki unutulmuş..kimbilir belki silinmiş, reddedilmiş tüm varolmuşluğu..Bilemeyeceğim kadar bilinmemek bundan belki.. Belki iliklerini açtın benden, belki geriye ne örgü, ne ilmek ne de teğel kaldı... Fırçalarla da dikiş dikebilir insan abiler.. Fırça kıllarını sapına ekleye ekleye..yapabilir.. Meğer ki, dikiş tutsun kumaşı.. Meğer ki deniz dalgalansın..
Lodos'u baş ağrısından sonra tanırsın, imbatı kokusundan..ama yokluk.. anlaşılmıyor manzarasından..


...Terziler geldiler. Bu güneşler odaların dışındaydı artık.
Herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde
Gazeteler yazmadı, dükkânlar dönemindeydik
Yüzlerce odalarda yüzlerce terziler, pencerelerini kapadılar
Parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış, eskimiş durmaktan
Yitik saat köstekleri, titrek ve sabırsız yorgun bacakları
Her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler
Beğenip gülümsediler.
"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-
Senin eyerin ne güzeldi.
Dişi keçi derisinden, ofir altınıyla süslü
Nasıl yaraşırdı belinin soylu çukurluğuna
Seninle öteleri ansırdık.
Öteler, baklanın ve pancarın duyarlığı
Kedinin varlığı erişilmez kişilik
Güneşli bir damda
İçimizden gemiler kaldırırdın,
Suyunu büyük şölenlerle tazelerdik
Bayramımızdın. Kuburlukların
bütün kişniş ve badem doluydu.
Şimdi dar dünya

Ölümün büyük hızı kesildi."... Turgut Uyar

Yorumlar