kör kadınla gözgöze gelmek

 Ben tanrıyı elimde tuttum. Eline vicdan'ı, göz'ü alıp da söyleyen, Herus. Avuçlarımda kartalın gözleriyle baktım. Şimdi gözlerimi o yana kapattım diye, düş görmüyorum mu sanırsın!
Tam dökülüyor sözcükler içeri içeri, sonra gözlerinden bir mektup alıyorum. Yanıt gibi. İçerikleri hiç örtüşmese de..

İnsana en çok yakışan yara iziydi kibir. Yar izim dizim dibi. Bazılarının yara izleri insanı melekten ayırdıkça güzelleştirir. Güzelleştirdikçe yakıcılaştırır. İnsan, kimi zaman huzurdu,  kimi zaman o değildi.

Ben avuçlarımda Tanrı'yı tuttum.

İnsan, kibire yakışır. Ama o insana yakışmaz. Belki en fazla avuç içinde eski tanrılarla gezen çocuklara  ve taylara göredir.
İç seslerle yazılmış tüm sayfalar, iç harflerle yazılmış sonelerden sonrasında duruyor yorgun gözlerim. Kimseler duymasa da -kendim dahil- ki Afrika kadar yokum kendime- yazdım, yordum, sözledim.





 O çukurların, cümlesi yanlış çocuk. O yakaları, vadileri görmüyor değilim, bakmıyorumsa. Gezdiğin sokaklar buraya çıkmıyor. Yürüdüğüm kaldırımların üzerinde hangi ayak izleri var biliyorum.
İsimlendiremediğim kokularını alıyorum. Akşamı takip eden "yatma vakti" sonrasında Latin Katolik mezarlıklarında  ansızın  Suriyeli bir nargile dumanında ben mi kaybolmaya gidiyorum, içinde tütmem gereken bir rengin büyüsü mü var bilmiyorum. Ama ayaklarımın çektiği yollar var.
Karşıma yepyeni renkler bahşeden şehrimi, özşehrimi bezeyen;  küçük parmağıma konan bir küçük kuş gibi rengarenk, şefkatli..
Karşıma çıkan duvarlara çarparken bakışlarım.-ki nazar sadece daha hızlıdır. Bakışın ardından bilirsin artık bakıp da görmüş olduğun'un yaşanacak olduğunu. Doğrularsın nazarın kehanetini. -
Suretsiz ellerde, sözcüksüz sevgilerde karşıma çıkan duvarın ardında.

Dar sokakların, gece saatlerinin, şarkılı türkülerin... Açık net ifade etmek mümkünsüz.
Öyleyse dürüstçesi; epik ve lirik bir yaşamın kah gotik kah underground kalemlerinden kaldırımlara akan şiirlerini ya da değeri biçilmez pahaları, pek de göresi bir gözle bakmıyorum bu pencereden dışarı. O kaldırımlarda yürümek, beni sadece inançsızlığa bir adım daha yaklaştırırdı.


Bir araba Süleymaniye'ye çıkan dar sokaklardan geçmeyebilir. İmanı yitirmiş, huzurdan kaçıp huzuru arıyor olabilir. Tekerleğin ta kendisi olabilir. Ya da inanmıyordur yaşamakta olduğu an dışında hiç bir gerçeğe. O yollar dar, yokuş. İçimizdeki Şeytan tam da o sokaklarda bir yerlerde saklıydı..Lakin gözler o sokakta bir pencerenin içinden bakıyorsa artık,ne şeytanı görür, ne eski ahdin kitabelerini ne de dar sokak vurgunlarını. Gece aydınlandı. Melek insansılaştı. Bizim çocuklar, hiç var değildiler.
Bunun ne yürümekle, ne dünyayı gezmekle, ne de arabanın gökgözlü olmayan nazarlara gelip bozulmasıyla alakası yoktur.


Yorumlar