SENİN SAHNEN BENİM SİNEMAM


Renklerin kodları olsa da, magenta ya da 4169e1 Royal Blue ya da PMS 2925 gibi.. Her insanın algıladığı görüntü farklıdır. Perakende teknoloji marketlerde  onlarca dev ekran tvnin hemen hepsi f
arklı görüntü ayarlarına sahip. Bunların bir kısmı da tam olarak aynı yayını alan aynı cihazlar. Hatta bazen ayarları aynıyken bile farklı görüntüler verebiliyorlar. Kullanılan kablolar, bağlanan cihazların özellikleri görüntüyü etkileyebiliyor.
Şimdi avm de  markete gitmek üzere yürürken, en alt kattaki teknoloji marketteki hipnotize edici tvlere takılmanın anlamı o kanallarda Türkan Şoray'ın çıkması değil elbette. O bir izdiham nedeni olurdu. Tam da bu yorum işte sorun.
Bir kavramı ululaştırmanın yakışığı. Elbette Sagall ile kıyaslanmak istemezdim ben de. Ama bir araç olarak kullandığımız kavramlar zihnimizde, insanları kendi' yapar. Senin güzel burnun sadece nefes almaya yaramaz. Ya da ellerin olmazsa sen "sen" olmazsın bugünkü.
Fizikötesinde biri bakarken ben olamıyorsa insan, o incelik düzeyinde.
Kavramlarını elinden alırsan da kendisi olabilemez. Türkan Şoray, Yeşilçam'da 4 yonca dedikleri dönemde Filiz akın, fatma girik ve hülya koçyiğit ile aynı dönemde hemen hemen çevrilen tüm filmlerin yüzde 90 ına imza atmış "esaskız"lardandır. Koçyiğit'in kurbağalar, diyet gibi filmleri

O dönemki filmlerin başarısı ve halk üzerindeki etkisini hızla ve doğrulukla ölçmek mümkündü. Çünkü televizyon yayını henüz yokken ve daha sonrasında da 1963 yılında Kötü Tohum filmi devlet televizyonunda yayınlanıncaya kadar insanlar filmleri sinemada izlerdiler. Bu da "gişe" tutarlarının, sinema işletmecilerinin ve tüm izleyicilerin interaktif olarak ölçebildiği; kahkaha, gözyaşı, sessizlik, alkış :), çıkış yorumları, filmin kamuoyu gündeminde kalma süresi gibi parametrelerle ölçülebiliyordu. Ki bu ölçütler pek şaşmaz ve hızlı ölçülürdü.

Hasılı; Bu 4yapraklı yonca içinde TürkanŞoray'ı "Sultan" yapan sadece Sultan filmi değildir.
O sultan filminde bugün kentsel dönüşüm müteahit tekellerine karşılık gelen güçlere karşı mahalleliyi örgütlemekte, sivil direniş gösteren çocuklu dul ve yoksul bir kadını canlandırır. Bulut Aras, müteahitlerden çıkarı olan muhtarın oğlu olan Şöför Kemal -ki gecekondu bölgesinde o yıllarda kendi minibüsünün şoförü olarak çalışmak bugünkünden daha prestijli bir durumdur-  ona aşık olur v.s Sultan, "onu bulan ideal aşk"  ile direnişi arasında kalır ve sonunda Kemal'in aydınlanmasını sağlar. Aşk hikayesi üzerinden işlenen bu öyküde olduğu gibi Şoray; Cengiz Aytmatov'un eserinden filmleştirilen Selvi Boylum Al Yazmalım'da da aşk örüntüsü üzerinden emeğin değerini anlatılmasına aracı olur. Aşk filmi denince Türk sinemasında ilk akla gelen eser olmasının yanısıra, Cahit Berkay'ın da müziği ile dünya üzerinde de değerli bir eserdir.Burada Şoray'ın "konuşmasa da olur" sözleriyle ifade edilen duruşu söz konusudur. Kimilerine göre yönetmen, kimilerine göre doğru öyküde doğru oyuncuyu seçen yapımcının başarısı olsa da film, o "sevgi neydi, sevgi emek miydi?" ifadesini verir. Kimi heykelin, resmin, şarkının veremeyeceği kadar Şoray filme bu duyguyu kendi payıyla katar.

Yine Bulut Aras ile Tatlı Nigar filminde; hapishaneden yeni çıkmış, sazlıklara taşınmış genç Aras bir gün  gazinoya gider ve solist olan Şoray'a aşık olur. Onunla tanışır. Evlenme teklif eder, fakat bir "bar kadını" olduğu için onunla evlenemeyeceğini söyler ve ondan kaçar. Burada ve diğer filmlerinde benzer noktalarda Şoray -şahsında onun canlandırdığı kadın karakterler- toplumsal gerçekleri ortaya koyarken arabesk bir tarz kullanmaz.  Baraj'da, vesikalı yarim de, Bu nedenle de günümüz Türk sinemasından daha zariftir. Bu film  Erol Taş'ın en azından centilmenlik özelliği ile kısmen de iyi bir karakteri canlandırabildiği ender filmlerdendir. Erol Taş da Şoray'a aşık olur, (tüm filmlerde herkesin Şoray'a aşık olması, izleyicinin farkında olmadan Şoray'ın aşık olunacak kişi olduğunun öğrenmesini sağlar. Aşkı öğrenmenin edebiyat dışındaki tek yolu olan sinemada, izleyici filmler aracılığıyla aşık olmayı, aşkı göstermeyi öğrenir. )...Dila Hanım da; kadının kime aşık olmaması gerektiğinin toplum tarafndan belirlendiği gerçeğini eleştirel bir ifadeyle ortaya koyan çok sevilen  filmelerden biridir. Daha sonraları dizisi de çekilen bu filmde Şoray yine  kadının özgürlüğünün paranın ve iktidarın ötesinde ataerkiyle ilişkili olduğunu ortaya koyuyordu. Vedat Türkali'nin 27 Mayıs darbesinden sonra ortaya çıkan Güvenevler Dosyası'yla ilgili inşaat yolsuzluğunu ve günumüzdeki arazi mafyası'nın başlangıç yıllarını gözler önüne seren toplumsal gerçekçi bir denemesi olan otobüs yolcuları filminde oynadığında ise henüz "sultan" değildi. Vukuat var da çukurova dan istanbula göç eden bir kızı canlandıran Şoray,  Döğüş'te dış göçü ise yoksulluğa çare bulamayarak yaşta almanya ya işçi giden Kadir İnanır'ın çocuğuyla tek başına bıraktığı ve zamanla unuttuğu, hatırlamak istemediği karısı olarak canlandırır. O filmin sonunda çocuğunu kaybeder ve Helga'dan olan üvey oğlunun hayatını kurtararak  bir kutsal anne figürü olur. genç kadının Türkiye de tek başına yaşadığı dramla canlandırır. Azap filmindeki gibi açlık filminde anadolu'da ataerkinin baskısını ve yoksulluğu en çıplak halleriyle gözler önüne sermiştir. Mahpus filminde benzer bir fedakar eş imgesi, kocasının kan davalılarını öldürdüğü için hapse atılan kadın; kocası tarafından aldatılmakta olduğunu öğrenir. Köy ve töre filmleri içinde kan davası, yoksulluk, eşitsizlik, ataerki, kanunsuzluk gibi  konuları tüm gerçekçiliğiyle işlerken;  filmin eleştirel duruşu için Şoray'ın konuşması gerekmiyordu. Mağduriyeti izleyiciyi mahçup ediyordu.
 1966'da Üstad "sana layık değilim" ile anlatmıştır zaten.

Nice filmlerinde nice Türkan'lar, tüm izleyicilere hep "ulaşılamayacak, dokunulamayacak denli narin" "öpmeye kıyılamayan" "bakire türkan" yeşilçam'ın  MADONNAsı. Babamızın anası ve anamız ve aşkımız. Canlandırılan tüm karakterin özellikleriyle Türkan tam da kutsal dır artık.

Ama benim sinemam sensin.
Seyrim, nazarım.
Gün.aydınım. ay. ım aydın.ım.



Yorumlar