Şubat yolcusu

Bazı şarkı sözlerini çok geç anlar insanlar. Son bakış öyledir en çok, bir de botların sadece ayağa giymek için olmadığını anlatan şarkı. Hepimiz birkaç dili çözümlemeye alışkınız. Kimi renkleri anlar, kimi kokusundan anlar sevgilisinin halini, derdini. Kimi her dili çevirir okur. Kimi müziğin ritmine bakmakla yetinir. Ya da görüntüde var olanla.
Görsel olan, sözel olanı hep bastırırı mı bilmem ama yabancı dili çözümleyip, alt metni okumanın keyfi ile, görseldeki film çözümlemesinin iç içe girmesi ciddi kayıplara yol açıyordu. 

Artık açmıyor. Artık flemenko benim için fazla -nezaketi elden bırakmayalım- kuvvetli ve fazla dramatik. Senfoni orkestralarında da çalgıların giriş ve çıkış anlarını izlemek bir keyif tabii ama sanki daha yumuşak geliyor. 
Burada tüm cümleler sadece ortadaki doğru gerçekliğe varıyor. 
Sustuklarımız hep tercihlerimizdir aslında. Kimi zaman boyun eğme, mecbur kalma, yoksunluk gibi görünse de halleri insanın. Çekinme; öfkeyi aşırı kontroldür. Açlık; kurallara aşırı bağlanmadır. Utanma; ait olmaya aşırı bağlanmadır. Falandır filandır, kimseler bu hallerinden yargılanamaz. 
 Burası benim çöplüğüm atar tutarım özgürce; derim ki; kimse kişiliğinden, ruhundan, hislerinden ötürü de yargılanamaz. bir yanı hep arıyorsa, kaşıyorsa yaralarını. Lakin o yanı, çoktan vazgeçtiği dalıysa benliğinin çiçek açmaz.Bahar bilmez, ot bitmez. 
O yanı hep bir kan kokusu ararsa. Hep kendimi hangi Attila İlhan rıhtımına vursam bu karanlık soğuk Şubat kılıklı Aralık ortası akşamında diye gezinse.
Seni kim cizebilir subat yolcusu                         "Ben sana yorgunum,senden.
Yalniz aksam olsun daginik olsun                         sen bana coşkun, dalgalı.
Ceplerinde bozuk bir bulut ugultusu                     Hem,
Geceleyin dortte bir olum korkusu                       Seviyorum ben 
Dortte dort sabaha karsi yagmursun                    hayatı izlemeyi
Seni kim cizebilir subat yolcusu                           Bu pencereden                        
Butun cizgileri bozuyorsun.                                  Koş, yaşa sen."
 O yanı hep illa çamura basmayı oyun sanıp da bataklıklara batmaya yüz tutmada kalsa, hep o yanı koşarsa tutacağı bir içinde olacağı bir yaşamın peşinde huzura hasret pan ile coşku içinde yarınsız. O yanı "ben aslında" dediğim, o yanı "eskidendi" artık. 
Şimdi diyemem o yanı yok diye. Hala inceden sızıntısı vardır kanının. Dökülür düşe. O yan yok olsa, gövdesi yaşamaz ağacın. Hep budanacak bir dalı, dipten gelen piçleri olmalı yaşadığını, yeşerdiğini gösteren. Sen kestikçe onlar bitmeli yeniden. Bu da yaşamı hayat yapandır, devinimdir. Devrimden sonra gelen. O yan duracak, bu su akacak, tükenesiye. Ama ne tuzu, ne dalgası kalır gidebilenden geriye. 
Artık o şarkılar benim değil, beni çağırmıyor bu serseri yağmur.   Geri kalan mazinin sözleridir. Ruhun şiirleri. Mezarlıkta barbut oynamadım ben, oynamam. Bilinir. 
Sükuneti tercih ediyorum. Hayatta. Uzakları değil. Huzuru; mutluluğa tercih eden bir ay doğmuşken haneme; mutluluğumu huzuruna kurban etmeye hazırdım. Ki mutluluğum oldu huzuru. Aşkın eksikliğini duyardım hayatta ve maceranın ve yolun. Ama tehlikenin eksiğini duymadım ve gürültünün ve şiddetin. 
Yollar her zaman benim. 
Yürürüm. Evde otururken bu karanlık çirkin öğle sonrasında yürümüyorum diye bitmediler. Ben yürürsem, yol olur zaten. Hayatı içine döşediğim adımlar olur. Ve boş laflar sokağında bir kaldırım taşı altında, hiç de sorun olmaz. Dururum. Bir yağmurda filizlenmek; bir şiir için güzel olurdu gömüldüğüm yerden. Ama ben tüm harflerimi sildim. Artık gömüldüğüm yerden doğacak olan ancak Anka kuşudur. Ya da onun kardeş mitolojileri. 
Ki artık, kör ellerimle ayrı mitolojilerin şiirleriyiz. Hiç kışı olmamış, hiç sabrı yetmemişliği, yetmeyecekliğinin kanıtı olan bir yoksunluğun, mp.4 formatlı, kısa, kısa film, hatta klip uzunluğunda kalmış bir parantez içini yürüdüm. Çok eskiden okuduğum, yazık ki çok da sevmiş olduğum bir kitabın ayracında. 
Benim yol dediklerimi , ben yanlış söyledim belki.  çarpısı çok olan bir tay için yol, benim kısa ıslak istanbul kaldırımlarından fazla şeylerdi. Kestane kebapla süslü. Benim yollarım bunca. Uzunları da huzurca. Aya kadar uzar ama sukunla. 

Yorumlar