Düş patikalarından gelenleri ısıran keçininkapkacak içindeki alummanı

....
Ne zaman  seni düşünsem özlemiyle kıvrandığım kelimeler fışkırıyor biyerlerden. Uykularımın esaretini karıştırmasam da, zihnin koşturakoyduğu patikaları tarif edebilecek bir başka eş zaman daha yoktur bildiğim. Her geri yol, bir başka yola çıkar hele dalıp gitmek istemedikçe  kıvrımlarına düş-üncelerin. Yıllar önce gördüğün bir kara koca köpek geliyor gözümün önüne. Tüm şiir kitaplarını onun yediğine inanıyorum. Söyleyemediğim ve yazamadığım herşeyin çocuk korkuları gibi koca kara bir köpeğin suçu olduğuna inanmak istiyorum. 
Sakladığım sözlerim yok. Tam da bunu diyordum zaten. Yazmaya dokunuşum mıhlanmış gibi zehirli ok. Ellerim mürekkep balığının atağı gibi. Ellerim ki, iyelik eklerinden seni azade edeli cilt cilt okyanus oldu. Geceler birer birer silinirken yaşamdan,  yok olurken yürümeyi, ıslanmayı ve kaybolmayı sevdiğim sokaklarım, ve artık sevilmezken canpareler... herşey değişirken şeriati bir kutsal rızayla bir yandan susuyor parmaklarım. Günaha susamayan uzuvlar, sesi yazmaya muhteris kıvranmada.

Sadece  yurtsuz aşkların bin yıllık kavgasını taşıyan baş eğmez haylaz bir nehir... Tüm nehirler aynı deftere akar. Ter toprağa değdiğinde, ışık suya değecekti. Suya ışık düşünce birleşik kaplar kanununun aksine, biliyoruz ki karışmayacak bazı denizler birbirine. Geceden zengin bir aydınlık vuracak denizin dibine. Bunca farkla, bunca kaybolmuş unutkan balıkla, bunca sadece sallanmaya çıkmış yosunla, hiç bir yere gitmeyen ama hep hareket halinde gibi görünen dalgaların evrenle dalga geçmesi gibi.. karışmayacaklar. Derin bir ay-aydınlığında bir keçi kadar sevimsiz bir gerçekçilikle, şiirlerin yerini hödük bir makale alacak ve o olacak doğrusu suların yoğunluk farkından ötürü birbirleri ile karışmayacaklarını açıklayan. Horus'un kucağında bir gülümseme bitirilmemiş yaz, yazıların ağır ağrılarında ...

Az önce bir el gördüm .özgürlükten dokunarak kaçtı..Ne yazık derdi biri, bir aktivist zorla bozardı adamı düzen düzenini. Ve elinden tutmayı bırakarak onu yarıyolda öylece öylesine çırçıplak, dımdızlak.. bırakırdı özgürlüğün kucağına. Ne yapacağını bilmemek fenadır. Adamı tanıyorum. Pek yakınımdadır. Özgürlüğü kitap içinde sanmak ve ruhunun içine dalıp kendiyle hesaplaşmaktan ve dahi bunun fikrinden bile kaçınmak...özgürlükten kaçmak mı. Ya da safları sıklaştırmaktı kalede. Güç bela kurduğu, koruduğu. Özgürlükten kaçtığı için ona korkak diyemem. Kararlı diyebilirim. Ama kararından kolayca cayabilecek kadar kendine güvenmeyişi acınasıydı biraz. Belki iki yüzlüceydi, belki de kendine karşı samimi ve dostane.. Adam gitti. Kitap duruyor. Zaten benim değildi.


Harfler şiirler ve gün batımlarını rafa kaldırmıştım. Tüm raflar sandıklarda. Sandıklara yer yok. Plastik kacaklarda yaşıyorlar anılmayacak anılar. Anlam, anılmayarak yitirilirmiş öğrendik. Masanın yerini sıcak su torbasının aldığı bir devirde, serbest nazmın yerini de ancak kasideler alacaktı tabi ki.

Ne Kafka'yım , ne de severim Sicimoğlu'nu ve coşkun yaşamını rengarenk. Ben insanların içlerine bakmayı seven ve denizin ve yeryüzündeki tüm kayalardaki tuzu yalamayı düşleyen hayalperest  bir keçiyim hepsi bu. Benim renklerim sadece yansımadır. Baktığım göktendir, ormanlardandır gözümdeki renk. Belki baktığında seyrettiği sevgilimin gördüğü renk daha güzelse, içimde birbirlerine katıp durduğum içindir. Ben en çok elayı katıyorum meviye yeşile. Hiçbir bulutta görülmemiş..Ki rengin anası ışıktı ve bulutlar ne yüce armağanlardı. An be an seyretmekten bıkmayacağım. Ben bu yüzden gitmenin özleminde değilim. Özlemekten ölmem bu yüzden. Özlemle yaşarım renklere biraz lacivert katarım biraz devlet kahverengisi katarım okyanuslara.. Pasifikte ya da yozgatta aradığım aynı dingin ruh. Aynı ılıman dalgalar, bebek saçlar.. Mazi ne güzel durduğu yerde. Ve akşam; ellerim ellerinde, mercimek ve bulgur pilavı yapıp - kırmadan öyle elinle tarlada soğan falan... Bildiğin olağanüstüsüzlüklerin huzurunda. Her akşam sıcak ve sevgi dolu bir yatağım olacağını bilmek ölene dek. Bir çeyreği eksik olsun varsın günün. Mutlu 3/4 'ler dünyayı elimde bir iple sarıp topaç yapmaya bin bedel.

Yorumlar