sesi alınmış konuşuk

bildiğim gibi olmadık belki de, hiç.
sandığımızdan -hatta kutularımızdan- bile başkaymış
söylenenleri duymamış, duyulanları anlamamışız. 
bu sözü de söylerlerdi de.. 
"gençliğin kıymetini bilin" gibi, manasız ve amaçsız hatta yalan gelirdi, belki iftira bile. hatta neyi ne kadar da iyi anladığımızı öğrenmek için bizi dinleme, seyretme, gözlemleme zahmetine giremeyen insanların ezberleri olarak görürdük. 

kedinin susadığını anlamak için tırmalamasını bekleyen
aşığın özlediğini anlamak için ağlamasını bekleyen.. 
ne bilecekti neyi anladığımızı..

Şimdi bakınca, genel geçer bir sözmüş, evet. hiçbirşeyi dinleyip izlemeyen, sırf ahkam kesmek için konuşan insanların sözüymüş, doğru. Ama doğruymuş. Haklılığını anlatmak istiyormuş onlar da, "siz" dedikleri sadece bir cümlede nesne imiş. İçeriği doğru metinlerde, alıcısı önemsiz, kanalı ille söz, aracı ille kelam... 
7 çocuğu olan bir adam herhalde sessizlik ister. Haliyle insanların konuşmasına gerek kalmaması bir ütopya onun için belki. Dil öğrenmek ise onun ambalajı. Konuşmak, kendi için bir amaçtır oysa.

***
"Anlamıyorsun" ne zaman söylesen, kime söylesen haklı çıkacaktır. Metafiziğin sözlüsü, gizemin nişanlısı, gaip in eşi.
Kalp hanım mı... değil. Kalben değil. Hala sızı-k, 
Şimdi en kalbii cümlelerimle biliyorum aslında ne çok duymamışız. 
Ve şunu da biliyorum, 
kırkayağın ayağı kadar kusurunu gösterirsen güneşe, yarın tüm çiçekler, tüm ayakizlerin, geçmiş olduğun ve geçeceğin tüm yollarda yankılanacaktır kusurun. 
Ne ki sap-sız çiçek, ne ki simsiz salyangoz, ne ki ipeksiz tırt-ıl..
Hepbiri deyecek ki sendedir kaba-hat.
Kendini sakınıp saklayacak mı.. belki de bilmeyecek sadece..  Belki bilse de sıraya koyacak. vakti gelesiye.
Lakin biliyorum, yalnız değildik duymazken, işitmezken, görmezken.. 
Doğamızda yoktu bu.
Kalbi bunca gürültülü vuran meme'liler olarak duyamıyorduk o'nları.. İç sesin haykırışlarından. 


Okunanlar cevaptı, sorulanlar yanıtlanmalık metin.. okunanlar suçlamaydı, savunmalık
okunanlar talepti sağlamalık
okunanlar sorguydu üzerimize çullanmalık
okunanlar bağırmaydı, hakaretti, şiddetti...
okunanlar ...
kırgınlıkmış, kıskançlıkmış, korkuymuş, yalnızlıkmış, kılıf aramakmış dinlemeden, cevap vermekmiş işitmeden, öfkelenmekmiş anlamadan, kılıf aramakmış elde olan duyguları yaşamaya.. 
okunanların sesleri alındı
okunanlar sessiz, bakışsız, vuruşsuz, kokusuz.. zamansız ve ruhsuz kaldı
Okunanlar dört beş devir dönüşünde dünyanın aynılandı.
anlaşılmayan tüm diğer sesleniş ve serzenişler dem-leniyor
ve büyük bir aynanın önünde iç seslerin gürültüsünde yapayalnız gözbebeklerine dalıp giden öfkeli ve kırgın , anlaşılmamış kalp atışlarının ardında boğuluyor
Sessiz her söz yanı, her harf sadece çizgi, her ileti sadece ışık ve font..








Yorumlar